MIT, Paris cinayetleri ve Roboski katliamı
Click here for the English version.
Ji bo nivîsa Kurdî li vir xînin.
Bu ay iki gün içinde, 12 ve 13 Ocak günlerinde, Paris’te üç Kürt kadın cinayeti (9 Ocak 2013) ve Roboski katliamı (28 Aralık 2012) hakkında bilgiler sızdırıldı. Ortaya çıkan anahtar bilgi bu cinayetlerde Milli İstahbarat Teşkilatı’nın toplam 37 kişinin ölümünde etkin rol oynadığıydı.
Paris cinayetleri konusunda sızan bilgi Youtube’a yüklenen bir telefon görüşmesi kaydıydı, bu kayıtta cinayet zanlısı Ömer Güney cinayetin nasıl planlandığı ve arkasındaki beynin MİT ajanları olduğundan söz ediyordu. Kayıttaki sesin Güney’in olduğu kesin değil, fakat henüz bu konuda bir inkar veya düzeltme kamuoyuna yansımadı.
Diğer ifşa, Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu tarafından yayınlanan ve yüksek rütbeli PKK üyesi Fehman Hüseyin’in Türkiye sınırını geçeceği bilgisinin kaynağının MİT olduğu konusundaki tape ve dokümanların yayınlandığı bir yazıydı. Bu bilgi büyük olasılıkla 34 kaçakçının öldürüldüğü Roboski katliamına yol açmıştı.
İşler karmaşıklaşıyor
İlk bakışta bunların arkasında MİT’in olması biraz garip geliyor. Sonuçta 2011 yazına kadar Oslo görüşmeleri diye adlandırılan süreçte Kürt sorununu çözmek ve silah bırakılmasını sağlamak amacıyla PKK lideri Öcalan ile görüşen MİT idi. Ve hükümetin emirleri doğrultusunda doğrudan görüşmeler amacıyla İmralı Cezaevi’nde Öcalan’ı ziyaret eden (ve hala etmekte olan) da MİT. İşleri bu cinayetlerle daha karmaşıklaştırmakta MİT’in amacı ne olabilir?
Yanıt, eğer bu teoriye inanırsanız, MİT bünyesinde de süren AKP ile Gülen cemaati arasındaki güç savaşı. 2010 Mayıs’ında Hakan Fidan MİT müsteşarı (MİT başkanı) olarak atandı. Fidan Başbakan’ın çok yakınında bir kişilikti. Fidan, selefi Emre Taner zamanında, bilinmeyen bir tarihte başlayan Oslo görüşmeleri sırasında ekipte bulunanlardan biriydi.
Gülen hareketi ise PKK ile görüşmelere karşı. Türkiye’nin Kürt bölgesinde etkin olmaya çalışıyorlar ve yavaş ilerleyen etkinliklerinin PKK’nin hükümetle anlaşmaya varması ile sekteye uğrayacağını düşünüyorlar. Böyle bir anlaşma doğal olarak Kürtler arasında PKK’nin bugünkünden de daha popüler olmasına neden olacak. Gülen cemaati bu yüzden PKK ile görüşmeksizin bir çözüme ulaşılmasından yana.
Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarı olarak atanması söylentiye göre Gülen hareketini alarma geçirdi. Türk devlet mekanizması içinde her kademede üyeleri olduğundan hareketin MİT içinde de yerleşik olduğundan emin olabiliriz. Bunlar, yöneticilerinin PKK ile barış yapması yönündeki çabalarına engel olmak yönünde çalışmaya uygun kişiler olabilirler. Örneğin Paris’te üç çifte cinayet organize ederek, askeriye ve sivil otoriteye yüksek mevkideki bir PKK üyesinin Irak’tan devlete saldırı gerçekleştirmek üzere sınırı geçtiği yanlış istihbaratını geçerek bunu sağlayabilirler.
Devlet ne kadar zalim
Bu henüz kanıtlanmamış teori hakkında benim kanımı donduran nokta ise, sadece güç arayışına insan hayatlarının kurban edilmiş olması değil, aynı zamanda devlet içindeki herkesin devletin ne kadar zalim olduğunu bilerek stratejiler üretmesi.
Bu teoriye gününün koşulları içinde daha yakından bakalım. 2011 Aralık’ının sonunda, Roboski katliamı sırasında, Türkiye’de özellikle milliyetçi duygular tavan yapmıştı. Bu, iki gelişme nedeniyle gerçekleşti. Bunların ilki, 2011 yazında sona eren Oslo görüşmelerinin ardından Erdoğan’ın PKK’ye karşı yine sert önlemler almaya başlaması ve Kürt sorununa yine temel olarak bir terörizm sorunu olarak yaklaşmasıydı. İkincisi ise, Ekim 2011’de 20 askerin ölümüyle sonuçlanan Hakkari’deki PKK saldırısıydı. Siyasiler intikam yemini etmişlerdi.
Bu yüzden Fehman Hüseyin’in Irak Türkiye sınırını geçtiği istihbaratı ortaya çıkınca, bu intikam fırsatı kaçırılmak istenmedi. Roboski katliamı konusundaki araştırmalarım sırasında ortaya çıkardığım gibi, böylesi bir istihbarat resmi olarak askeri harekat başlatmak için yeterli değildi ve başka istihbaratla desteklenmesi gerekiyordu, fakat her kim bu istihbaratı sızdırdı ise PKK ile mücadelede kuralların harfiyen takip edilmeyeceğini biliyordu.
Bir de Fehman Hüseyin gerçekten grup içinde bulunsaydı! Erdoğan kitlesel katliamı bir zafer olarak kutlayacak ve ölen siviller en iyi ihtimalle yan hasar, en kötü ihtimalle terörist olarak ilan edilecekti. Sonuçta da böyle oldu, sadece bu savı destekleyecek ölü bir PKK üyesi yoktu ortada, ama beyni yıkanmış Türk kamuoyunda hikaye kolaylıkla bu şekilde işlendi.
Barış yönünde adımlar
Roboski katliamından sonra her şey yolunda gitti-tabii ki devletle PKK arasında görüşmelerin tekrar başlamasını istemeyenler için. Temmuz 2011 ve 2013 ilkbaharı arasında savaşta ölenleri kamu kaynaklarıyla belirleyen Uluslararası Kriz Grubu raporuna göre, devlet tarafında 304 (asker, polis ve köy korucusu) kişi, 533 PKK üyesi ve 91 sivil (Roboski’de ölen 34 kişi ile birlikte) hayatını kaybetmişti.
Ancak, çok şiddetli geçen 2012 yazı ve sonbaharının ardından MİT ve PKK arasındaki görüşmeler yeniden başladı ve bu görüşmeler Aralık ayında kamuoyuna duyuruldu.
Ortamı heyecan kaplamıştı: hükümet ilk kez Öcalan ile görüştüğünü açıkça ifade ediyordu. Bundan az sonra PKK’nin barış yönünde önemli adımlar atacağı söylentileri yayıldı. Gerçekten de böyle oldu: 21 Mart 2013 Newroz kutlamalarında Öcalan silahlı mücadeleye son çağrısı yaptı.
Sakine Cansız (PKK kurucularından) ve iki diğer PKK aktivisti Leyla Söylemez ve Fidan Doğan’ın 9 Ocak 2013’de Paris’te öldürülmeleri barış sürecini baltalamadı, ama büyük ihtimalle amacı buydu. Diyarbakır’da 17 Ocak’ta gerçekleşen cenaze töreninde Kürtlerin taleplerini bilen herkesin tahmin edeceği üzere öç değil barış çağrısı yapıldı. Cinayetleri PKK içi bir suikast olarak niteleme çabaları hiç bir delil PKK içinde bir cinayete işaret etmediği için başarıya ulaşmadı. Fransız polisinin daha sonra tutukladığı zanlı Ömer Güney’in Avrupa’da PKK’ye sızmış bir Türk milliyetçisi olduğu düşünülüyor.
Masanın diğer tarafı
Eğer, tekrar ediyorum, eğer, bunların tümü doğru ise bu tür cinayetler sürebilir. Sonuçta PKK ile hükümet arasındaki barış süreci şimdilik bir sonuca gitmiyor ve kısa vadede somut adımlar beklenmiyor ancak süreç resmi olarak bitmiş de değil.
Veya PKK ile görüşmelerin sürmesini istemeyenler acaba taktiklerini mi değiştirdiler ve barış sürecini yolundan çıkarmak için Kürtleri öldürmekten vaz mı geçtiler? Masanın diğer tarafındaki kişileri, MİT ve hükümeti güçsüzleştirmek mi şu andaki stratejileri? Yolsuzluk ithamlarının çevresinde dönen savaşın arkasında bu mu var?
Bunlar sadece bu teori doğru ise geçerli olabilecek şeyler de değil, sorumluluk Gülen hareketinin üzerine kalabilir ve Erdoğan hükümeti suçlamadan yakayı kurtarabilir. Her şeye karşın Erdoğan Roboski katliamının en büyük sorumlusu. Onun hükümeti sırasında bu zayıf istihbarat, kim tarafından sağlanırsa sağlansın, büyük bir iştahla insanları öldürmek için kullanıldı. Gerçekten Gülen Cemaati barış sürecinden geriye kalanları ortadan kaldırmak için ne kadar hükümet içindeki yolsuzlukları açığa çıkararak AKP’yi güçsüz kılmaya çabalıyor da olsa, eğer AKP sözlerini tutup yolsuzlukla savaşsaydı, bugün açığa çıkarılacak bir şey de olmazdı.
MİT’ten sızan bilgiler hakkında Kürt siyasi hareketi fazla yorum yapmadı. Onlar için tüm gelişmeler çok belirsiz: AKP ile bir barış süreci sürdürüyorlar ve AKP güçsüzleştikçe bu süreç tehlikeye giriyor. Öte yandan gerek BDP gerekse PKK, inanıyorum ki AKP’nin neye mal olursa olsun iktidarda kalmasını da istemiyor. Kürt mücadelesi uzun soluklu bir süreç ve halihazırda atılmış adımların (Öcalan ile görüşülmesi gibi) geri alınması mümkün değil, ayrıca barış süreci konusunda AKP sözünü ettiği adımları da eyleme henüz dönüştürmedi. Bu yıl yapılacak yerel ve cumhurbaşkanı seçimleri, önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimler öncesinde AKP’nin barışa doğru adım atmamak konusunda bir bahanesi de var. AKP ile veya AKP olmadan Kürt sorununa kalıcı bir çözüm ufukta görülmüyor. Kürt hareketi bugüne kadar yaptığı gibi, iktidarda kim olursa olsun onunla teması sürdürmek için bir yol bulmak zorunda.
Fakat BDP ifşa edilen bilgiler konusunda Başbakan Erdoğan’a sorularını yöneltti ve ondan –hem de birçok kez – tüm Paris cinayetleri ve Roboski katliamı hakkındaki soruşturma ve raporlarının üzerindeki gizlilik örtüsünü kaldırmasını talep etti. Nihayetinde bu gizlilik ve bu gizliliğin hedefi – devleti korumak amacıyla – Türkiye’de çok rağbet gören komplo teorilerinin temel kaynağı. Aynı zamanda devletin ceza korkusu olmadan öldürmeyi sürdürmesinin de.
Her hafta Kürdistan’ın tümüyle ilgili, başka hiç bir yerde yayınlanmayan bir hikaye okumak ister misiniz? Ayda sadece 5 dolar. Son gazetecilik projeme üye olun!
Trackbacks & Pingbacks
[…] Türkçe yazı için buraya tıklayınız. […]
Leave a Reply
Want to join the discussion?Feel free to contribute!