Özgürlüğü sağlayanlar değilse kim?

3 Aralık 2013
Ji bo nivîsa Kurdî li vir xînin.
For the English version, click here.

“Türk ırkı diye bir şeyden söz edilemez” diye konuştu iktidardaki AKP üyesi Prof. Aktay. Bu konuşmayı yaptığı üniversite panelini dinleyen öğrencilerin bazıları bu sözlere o kadar kızdı ki salonu terketti. Aktay bu sözleri ‘Türklük’ kavramının sorunlarını açıkladıktan sonra söylemişti: “Türklerin Orta Asya’dan geldikleri söyleniyor. Bu gerçek mi? İncelersek gerçekten büyükbabalarımızın kaç tanesi oradan gelmiş?” diyerek Türk ırkının gerçekte var olmadığı sonucunu çıkarmıştı.

Aktay haklıydı. Irk bir mittir. Türkler genetik açıdan Çinlilerden, Etyopyalılardan, Amerikalılardan, Norveçlilerden, Kürtlerden ve diğer her hangi bir ulustan onları ayrı bir ırk olarak tasnif edecek kadar farklı değiller. İnsanoğlu sadece insanoğlu.

Atalar

Bu Türklerin var olmadığını göstermiyor. Sadece kimliğin DNA temelli olmadığını, paylaşılan kültür, dil, mitler ve tarih gibi unsurlarla edinildiğini gösteriyor. Türk kimliğini oluşturan Atatürk’tü. Orta Asya’dan gelip Anadolu’ya yerleşen halk miti Cumhuriyet’in 1923’de kuruluşuna kadar birlik olmamış bir halkı birleştirmeye yardımcı oldu.

Türkiye’de karşılaştığım insanlara sık sık atalarının nereden geldiğini sorarım. Birbirinden çok farklı yanıtlar alıyorum bu soruya. Kendilerini Türk olarak adlandıran insanların kökenleri bugün Mısır, Suriye, Bulgaristan, Arnavutluk, Gürcistan, Yunanistan dediğimiz yerlerde, aslında Türkiye’nin içinde bulunduğu geniş bölgede herhangi bir yer düşünün, Türklerin kökenleri buralarda.
Birinci Dünya Savaşı ve Türk Kurtuluş Savaşı sonrasında yeni sınırlar çizildi ve o tarihten itibaren Türklerin bu topraklarda yaşayacağına karar verildi. Ülkenin adı ‘Türkiye’ oldu ve diğer bütün kimlikler bertaraf edildi.

Bu tarihte Türk ve Müslüman olmayan sayıca büyük bir halk, Ermeniler, zaten katledilmişti. Arzu edilen Sünni Müslüman Türk resmine uymayan diğer halk için (Rumlar) Yunanistan ile bir anlaşma yapıldı: Nüfus Mübadelesi. Buna bugün etnik temizlik adını veriyoruz. O tarihten sonra ‘Türkler’ kendi aralarında yaşamaya başladılar.

27 Kasım 2013: PKK’nın 35. yıl kutlamaları. (Foto: Fréderike Geerdink, büyütmek için tıklayın.)

27 Kasım 2013: PKK’nın 35. yıl kutlamaları. (Foto: Fréderike Geerdink, büyütmek için tıklayın.)

Bu resme uymayan bir büyük grup daha vardı: kendi dillerine, kendi kültürlerine ve tarihe sahip Kürtler. Kürt aşiretlerinin Osmanlı devlerinde bağımsız olduklarını, vergi ödemediklerini, çocuklarını Osmanlı ordusuna gönderme zorunlulukları olmadığını biliyor muydunuz? Bu yüzden hem 1. Dünya Savaşı’nda hem de Kurtuluş Savaşı’nda Türk milliyetçileriyle birlikte savaşmış olmak onlar için çok önemliydi. Dindar oldukları için halifeliği korumak ve eşitliğe dayalı yeni ülkede yerlerini almak için savaştıklarını düşünüyorlardı.

Hak ettikleri yeri hiç bir zaman alamadılar ve Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu andan itibaren baskıya uğradılar ve inkar edildiler ve bu bugün tanıdığımız ‘Kürtlük’ kavramının oluşmasına neden oldu. Onlar artık sadece sosyal ve kültürel bir grup değil, siyasi bir kimliğe sahipler. Bu oluşum son birkaç on yılda ve (geçen hafta 35. yıldönümü idi) PKK’nın kuruluşundan ve 1984’te devlete karşı silahlı mücadeleye başlamasından itibaren iyice hızlandı. Bu gelişmelerden önce bir Kürt direnişi mevcuttu fakat entellektüeller tarafından idare ediliyordu ve hiç bir zaman kitle hareketine dönüşmemişti. Şimdi ise öyle.

Milli kahramanlar

Kürt hareketinin son birkaç on yılda inşa ettiği kurumlarla birlikte bir ulusun kendine ulus demesi için gerekli unsurların çoğu gelişmiş oldu.

Şeyh Said (1925’de temelde dini bir isyana önderlik etmiş biri olmasına karşın Kürt hareketi tarafından milliyetçi olarak görülüyor) ve Seyit Rıza (1930’larda Dersim katliamına karşı bir direnişe önderlik etmesine karşın Kürt Hareketince bir direniş lideri olarak görülüyor) ve Abdullah Öcalan, PKK kurucusu ve lideri, gibi milli kahramanlar ile desteklenen ve giderek artan bir kimlik ve tarih bilinci var.

Seyid Rıza, Dersim direniş lideri, 1937’de asıldı.

Seyid Rıza, Dersim direniş lideri, 1937’de asıldı.

Kürtlerin kendi milli bayramları ve anma günleri var (Newroz gibi, Abdullah Öcalan’ın 1999’da yakalandığı gün gibi, Roboski katliamının olduğu 28 Aralık 2011 gününün anılması gibi). Sürekli olarak yenilenen bir kültür ve dil, güçlü bir siyasi yapıları var, Kürtler kendi basın araçlarına ve TV kanallarına sahipler (Kürt aktivizmine bağlı her şeyi terörizm olarak gören AB yardımlarıyla yasaklanan) ve savunma amaçlı silahlı kuvvetleri mevcut.

Atatürk ve haleflerinin Türkleri bir ulusa dönüştürmek için kullandıkları yöntemler Kürtlere pek bir anlam ifade etmiyor. Türk bayramları ve anma günleri onlara toplum içindeki yerlerini hatırlatıyor sıklıkla. Atatürk tarafından özenle yaratılmış ve saflaştırılmış Türk dili kendi dillerinin yerine Kürtlere zorla kullandırılmıştı. Türk ordusu onları insafsız bir biçimde katletti, Türk basını onları yok saydı ve suçlu gösterdi, Türk siyasiler Kürtleri ortadan kaldırma amaçlı politikalardan sorumluydu.
Türk ulusunun kuruluşu, aynen Türk kavramı gibi, imha etmek istediği şeyi yarattı: güçlü bir Kürt kimliğini. Kendi milleti hariç her şeyi içinde barındıran.

Kabileler ve aşiretler

Evet, düşündüğünüzü duyar gibiyim: fakat Kürtler çok çeşitlilik arz ediyor ve bir birlikten uzaklar. Birçok farklı dile sahipler, kabileler ve aşiretler arasında bölünmüşler, farklı önderlere farklı bağlılıkları var. Doğru, fakat bu Bir Kürt devletine karşı bir sav olamaz. Tam tersine, bir ülkeye sahip olmaları ulusun oluşumu sürecinin sonlandırılmasına büyük oranda yardımcı olacaktır. Kürtler farklılıklara sahip oldukları için bir devletleri yok savı değil, bir devletleri olmadığı için bu kadar farklılar savı doğru. Aynen Türklerin 1923’den önce oldukları gibi. Ama gelişimleri tamamen ters: Türkler milletlerini bir ülke edindikten sonra oluşturmaya başladılar, Kürtler ise önce ulus inşa etmekle.

Ulus inşasının en son noktası, bağımsız bir Kürdistan, Irak Kürdistanı’nın varlığına ve Rojava’da, Suriye Kürdistanı’ndaki gelişmelere karşın henüz ufukta görünmüyor. Büyük güçlerin engelleri var. Ama Türkiye Kürtleri en azından kendilerini yönetebilecekleri federal bir devlet yapısını hak ediyor. Kendi kamu tatillerine karar verebilecekleri, çocuklarına kendi dillerini ve tarihlerini öğretebilecekleri, Türk polisinden korkmadan kutlama ve anma yapabilecekleri ve her ulus gibi kendi parlamentolarında demokratik yapılarını uygulayabilecekleri. Benim ise gelecekteki otonom Kürt hükümetine bir tavsiyem var: yeni bir yerel saat uygulamasına geçmeleri. Türkiye saati bölgeye özellikle kış aylarında hiç uygun değil. İnsanlar sabah uyurken hava aydınlanıyor ama öğleden sonra saat 4’te kararıyor.

Bağımsız Kürdistan coğrafyası.

Bağımsız Kürdistan coğrafyası.

Ve evet, yine sizi duyuyorum. O kadar çok insan bana Türkiye sınırları içindeki otonom Kürdistan’ın özgür ve demokratik bir yer olmayacağını söyledi ki. Bu sava göre PKK ve bununla aynı kökten gelen kurumlar ve siyaset bu bölgeyi kontrol edecek ve bir muhalefetin oluşmasına izin vermeyecek.
Belki de bu korku Atatürk’ün ulusu kurma yöntemiyle ilintili. Türkler genellikle Atatürk’ün yöntemlerini mücadelenin bu tür yöntemleri mecbur kıldığını söyleyerek hoş görürler. Kürtler de PKK’nın muhalefeti sindirmek için kullandığı sert yöntemleri benzer nedenlerle hoş görüyorlar. Türkler için birçok hayata mal olan zorlu bir savaştan sonra kurulan ülkenin yönetimini askeri kuvvetler ve liderinin alması normaldi. Kürtler için de aynı mantıkla PKK ve DTK ve KCK gibi örgütlerin otonom bölgenin yönetiminde söz hakkının olması olağan. Özgürlüğü sağlayanlardan başka kimin buna hakkı olabilir?
Umalım ki PKK’nın kendi halkına inancı daha fazladır ve Türkiye üzerinden pençesini bir yüzyıla yakın çekmemiş olan Türk ordusundan daha çabuk biçimde tam demokrasiye izin verir.

3 replies

Trackbacks & Pingbacks

  1. […] Berfanbar 2013 Türkçe yazı için buraya tıklayınız. For the English version, click […]

  2. […] December 3, 2013 Ji bo nivîsa Kurdî li vir xînin. Türkçe yazı için buraya tıklayınız. […]

  3. […] 3 Berfanbar 2013 Türkçe yazı için buraya tıklayınız. […]

Leave a Reply

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Leave a Reply