Acı dolu bir halk
‘Bu yine bir PKK şovu olacak’ dedi birisi Türkiye’deki ilk PKK “şehit mezarlığı”na gideceğimi öğrenince. Bunu bir şov olarak nitelendirerek silahlı olsun olmasın şiddete kurban vermiş bir siyasi hareket için bir şehitliğin önemini hiçe saymış oluyordu. Bu açıdan PKK, yasını tutacakları kayıplar vermiş Türk Ordusu’ndan veya bu yaz Türkiye’yi sarsan Gezi direnişinden farklı durumda değil. Fakat mezarlıklar, (silahlı) siyasal hareketlerinki de dahil acıyı da içeriyor. Türkiye’nin demokrasi yolunda gereğinden fazla sıklıkta normal karşılanan bir acıyı.
Mezarlığın açılışında hiç gözyaşı görmedim. Üzüntü bile pek yoktu. ‘Mücadeleci’ ortamı daha iyi anlatacak bir sıfat. Tabutlar toprağa indirilirken kızgın sloganlar atılıyor daha sonra gerilla şarkıları adanmışlıkla söyleniyor ve konuştuğum herkes mücadele aşkıyla konuşuyordu.
Toplu mezarlar
Onlar için şehitlerin gömüleceği bir yere sahip olmak önemliydi. Daha önceleri bu tür mezarlıklar sadece Türk-Irak sınırında PKK’nin kamplarının bulunduğu ve sivil halkın ulaşamayacağı Kandil dağlarında açılabilirdi. Bugün burada gömülen ölü savaşçılar bugüne kadar öldükleri yerde bazısı 90‘lardan bu yana yatıyordu. Bazıları Türk Ordusu tarafından açılmış toplu mezarlarda bazıları ise arkadaşları tarafından gömüldükleri yerlerde. Bu makalede görülebileceği gibi mezarların yerleri her zaman bilinmiyor ve hergün yeni toplu mezarlar keşfediliyor. Kimlikler belirlendiğinde burası gömülebilecekleri uygun bir yer.
Mezarlığın açılışı sırasında kaydettiğim kısa bir videoyu burada izleyebilirsiniz:
Bir PKK şovu? Doğal olarak mezarlığın açılmasının siyasi bir amacı da vardı. Barış sürecinin bir sonucu olarak PKK Türkiye topraklarından çekiliyor, hükümet henüz Kürtlerin haklı taleplerinin karşılanması için somut adımlar atmış değil ve PKK böyle güç ve varlık göstererek bölgedeki kuvvetini yeniden teyit edebilir. Konuştuğum birkaç kişi bunu hatta halkın gücünün bir göstergesi olarak açıkladı. Onları böyle bir mezarlığın açılmasının Türkiye’de bir şeylerin değiştiğinin açık bir göstergesi olup olmadığını sorarak biraz tahrik de ettim. ‘Bir yıl önce bu hayal bile edilemezdi’ dedim ‘ve şimdi hükümet buna izin veriyor.’
Bu görüşü kesinlikle reddettiler. Bu hükümetin izniyle değil, halkın haklarını almasıyla gerçekleşti dediler. İsmini vermek istemeyen bir kadın: ‘Ve hükümet bizi durduramaz. Evet bu sürecin bir parçası ama ateşkes ve çekilme gibi önemli adımları atan da Öcalan. Bu adımlar halka bugün bu mezarlığı açacak gücü verdi. Ordu anlaşma yüzünden harekete geçmiyor ama zaten ne yapabilirler ki?’ Hükümet bile ölülerin gömülmesi gibi kutsal bir konuda mesafesini korumak zorunda diye eklediler.
Ters yön
Fakat burada siyasetten de ötesi var. Barış süreci henüz mecliste somut gelişmelere neden olmuyor. Şimdi yaz tatili var, arkasından da ilkbaharda yerel seçimler, ve ben yakın bir gelecekte hükümetten önemli adımlar atmasını beklemiyorum. Bu barış süreci başarısızlığa uğradı demek değil. Bunu bazan ters yöne de gitse sadece ileri gidebilecek bir süreçte bir geri adım olarak görebilirsiniz. PKK ile devlet arasında şiddet yeniden başlasa bile, ki hükümet harekete geçmediği taktirde bu her an olabilir – PKK geçen hafta bu konuda Ankara’yı sok kez uyardı- bu her şeyin kaybedildiği anlamına gelmez.
Fakat daha fazla hayat yitip gidecektir. Bunun zor ve daha çok ölüme neden olabilecek bir süreç olduğunu anlasam da bunu kabullenmekte zorlanıyorum. Bu bölgede yaşayan, seyahat eden, insanlarla konuşan biri olarak olaya sadece siyasi yanından bakamam.
Travma
Mezarlık açılışına giderken BDP Diyarbakır kadınlar şubesi üyeleriyle paylaştığım minibüste oğlu 90larda PKK’ye katılmış olan yaşlı bir kadınla konuştum. Oğlu yaralanmış ve hapse atılmış, ve bu yakınlarda orada yazdığı bir kitap yayınlanmıştı. Mezarlıkta yirmili yaşlarında bir kadın çocukluk arkadaşı olan bir kızın dağa çıktığını ve hayatını kaybettiğini anlattı: ‘acı dolu bir halkız biz’ dedi.
İki hafta önce tekrar Aralık 2011 sonunda katliamın yaşandığı Uludere’ye gittim. Geçtiğimiz Nisan’da 15 yaşındaki oğulları PKK’ye katılan bir aileyle konuştum. Oğlan en yakın üç arkadaşını katliamda kaybetmişti. Bunun travmasıyla daha fazla baş edemeyerek köyden ayrıldı. Savaş yeniden başlarsa o da mı yaşamını yitirecek? Bu pis çatışma aileden ve köyden bir genci daha mı kurban alacak?
Bu gerçeği sorunlu barış sürecinin bir yan hasarı olarak göremem. Siyaset sıradan insanların hayatlarına ve ölümlerine dokunuyor ve ben bunu hergün görüyorum. Bu düşüncenin içinden insanlığı çıkarmam mümkün değil.
Leave a Reply
Want to join the discussion?Feel free to contribute!