Beş yüz gün sonra
Önce manzarayı tarif edeyim. Dağlık bir alanda toprak bir yol kenarında ben dahil 35 kişi oturuyor. Solumuzda, yolun tam sağa döndüğü noktada zırhlı bir araç, kırmızı beyaz bir bant, dikenli tel, ‘askeri yasak bölge’ tabelası ve yaklaşık yirmi askeri personelden oluşan barikat. Bunun üst tarafındaki dağın tepesinde tam 500 gün önce devletin bombardımanıyla ölen sevdiklerini anmak için seçtikleri noktaya ulaşabilmek amacıyla barikatin üzerinden geçmeye çalışan en az yüz insan.
Plan basitti; 28 Aralık 2011 günü Roboski katliamında ölen 34 kişinin aileleri katliamın olduğu noktaya yürümek ve oraya katliamın beş yüzüncü gününü anmak amacıyla 34 karanfil bırakacaklardı. Olayın gerçekleştiği yer tam Türkiye Irak sınırında, tam tepede, sınır taşının yanındaydı.
Bu 34 kişi kaçağa gittikleri sırada bombalanmıştı. Bombardımandan sonra da kaçakçılık bugüne kadar sürdü. Bölgede halkın yapabileceği fazla iş imkanı yok ve Ortasu (Kürtçe Roboski) ve Gülyazı (Kürtçe Bejuh) köyleri sınıra o kadar yakın ki onyıllardır kaçakçılık insanların hayatlarını idame ettirebilmek için yapabilecekleri en mantıklı iş.
Halk Ortasu’da toplandı, yolun yakın kısmı minibüler, arabalar, traktörler ve römorklarla doluydu. Yolun geri kalanı, iki kilometre kadarı başta pankartlar taşıyan kadınlar olmak üzere yürüyerek geçildi. Daha sonra beklenen gerçekleşti: yolun son kısmı ordu tarafından kapatılmıştı. İnsan Hakları Derneği yerel yetkililerinden iki kişi ve bir avukat askerlerle konuşarak ailelerin yola devam etmeleri için izin vermeleri konusunda ikna etmeye çalıştı fakat başarısız oldu. Zırhlı araçtan gelen açıklamada halkın kendi iyiliği için yola devam etmesine izin verilmeyeceği duyuruldu, bu bölge mayın bulunduğu için tehlikeliydi. Kalabalık bu anonsu yuhaladı.
Sonra aniden birkaç genç sağ tarafa doğru koşmaya başladı, küçük bir patikayı takip ederek ordu barikatının etrafından dağa tırmanmaya başladılar. Askeri personelden bazıları onlara doğru koştu ama sonra yerlerine döndüler, belli ki insanların geçmesine izin vermeleri emri gelmişti. Arkasından diğerleri de gençleri takip etti, ölen gençlerin tümünün anneleri ve eşleri bu gruba katıldı.
Onları fotoğraf çekmek için biraz takip ettim ama sınır taşına kadar yukarı çıkmadım. Bu noktaya gitmek kanun dışı sınır geçişi olarak kabul ediliyor ve eldeki koşullarda bunu yaparak ayrıca yasak askeri bölgeye de girmiş olacaktım. Türk vatandaşları bunu yaptıkları zaman para cezası ödüyorlar ama benim gibi yabancılar sınırdışı edilebiliyor ve ben de bu riski almamaya karar verdim. Benimle birlikte geride kalanlar küçük çocukları olanlar, fiziksel olarak dik bayırı tırmanamayacak olanlar ve ceza yememek veya tutuklanmamak için nedenleri olanlardı.
Az sonra ayrılan grubun sınır taşının bulunduğu tepenin üzerinde siyah küçük kuklalar gibi belirdiğini gördük. Saat öğle 1 sularıydı ve kimse bundan sonra ne olacağını bilmiyordu. Bölge çekim alanı dışında olduğundan gruptakilerle telefonla konuşmak da mümkün değildi. Geride kalanların yapabilecekleri tek şey yolun kenarına oturmak ve beklemekti. Ben de onların bir parçasıydım.
Yaklaşık iki saat sonra orduya ait helikopterler ortaya çıktı. Aslında en azından bir helikopter her zaman ortalıklardaydı ama şimdi bunlardan biri hemen önümüzdeki bir açıklığa konmuş ve içinden 35 asker sanki bir savaş varmış gibi dışarı fırlıyorlardı. O anda tamamen gerçeküstü bir film izliyorum duygusuna kapıldım. Sadece buraya doğru bir yol olduğu için bize doğru koşuyorlardı ve köylülerden biri, aslında katliamdan canlı kurtulanlardan bir enç bir dostluk gösterisiyle helikopterin indiği alanı çevreleyen çitin kapısını askerlerin geçmeleri için açtı. Buranın halkının dostluğu her fırsatta beni şaşırtmaktan bıkmıyor.
Askerler barikati geçerek daha önce gurubun kullandığı patikadan dağdaki sınır taşına doğru gözden kayboldular, sonunda kanunsuz bir şekilde sınırı geçen kişilerin dağdan inerken tutuklanmasına karar verildiği anlaşılmıştı. Ordu ve temsilciler arasındaki görüşmeler yeniden başladı. Köylülerden iki tanesine yukarıya çıkarak gruba planlarının ne olduğunu öğrenmek için izin verildi. Yukarıya iki kez gidilip dönüldükten sonra askerler kimseyi göz altına almayacaklarına söz verdiler. Ama yukarıdaki grup bu sözlere inanmayarak orada saat 6’ya kadar kalacaklarını ve askerlerin bu saatten önce bölgeden ayrılmasını talep ettiklerini bildirdiler. Uzaktan, attıkları sloganlar duyuluyordu.
Askerler daha sonra geride kalan gruba oradan ayrılmalarını emrettikten sonra bu yapılırsa kendilerinin de ayrılacaklarını belirttiler. Bir süre tartıştıktan sonra grup askerlerin teklifini sınamaya karar verdi. Yolun başına doğru birkaç yüz metre uzaklaşarak orada beklemeye karar verdiler. Bu noktadan zırhlı araç ve barikat artık görülmüyor fakat tepedeki grup hala görülüyordu. Arada sırada sloganların yankıları vadide yankılanmaktaydı.
Ve tam saat altıda grup dağdan inmeye başladı. Aşağıdaki gruba ulaşmaları yirmi, otuz dakika sürdü. Ordu sözünü tutmuş ve kimseyi gözaltına almamıştı ama köylülere göre verdikleri ama tutmadıkları bir söz vardı: tanınmaları ve ileride mahkemeye getirilebilmeleri amacıyla dağdan inenlerin tümü kameraya kaydedilmişti. O yüzden dağdan inenler yüzlerini şallarla veya ağaçlardan koparttıkları dallarla örtmüşlerdi. Tanımlananların 2000 TL (850 Euro, 1100 Dolar) ceza ödemeleri gerekiyor ama bu insanların böyle bir ceza ödeyecek mali durumları yok.
34 karanfil sınır taşına bırakıldı. Orada, katliama uğrayan oğlunun cep telefonunu bulan ve onu üzerine kazılmış adının başharflerinden tanıyan bir babanın üzüntüsü çok büyüktü.
Özellikle bu anmayı engellemek için kurulan yol barikatı artık ortalıklarda yoktu. Bu hafta kaçakçılık yine başlayacak. Her zaman olduğu gibi bu kanun dışı ticarete yine izin verilecek. Fakat halkın devlet tarafından öldürülen düzinelerce insanı istedikleri gibi anabilmeleri hala yasak olacak.
Tüm fotoğraflar Fréderike Geerdink. Büyütmek için tıklayın. Facebook Kurdish Matters sayfasında daha fazla fotoğraf izlenebilir.
Trackbacks & Pingbacks
[…] siyasi oyunlar (burada bir örneğin anlatıldığı İngilizce makaleyi okuyabilirsiniz) ve sonrasında onlara layık görülen muamele yüzünden çektirdiği büyük acıyı Başbakan’ın yüzüne karşı söyleyebildikleri için […]
Leave a Reply
Want to join the discussion?Feel free to contribute!