Diyarbakır halkına göre barışa giden yol
Yaşlı bir adam ‘PKK Türkiye’den çekilmemeli’ diyor. ‘Neden? Çünkü onlar bizim çocuklarımız.’ İzleyicilerden en büyük ve uzun alkışı o alıyor Diyarbakır’daki ilk ‘akil insanlar’ toplantısında. 375 kişilik oturma yeri olan salondaki toplantıya en az beşyüz kişi katıldı. Hükümetçe belirlenen amaçları doğrultusunda ‘Akil İnsanlar’ halka barış sürecini anlatmaya gelmediler, sadece halkı dinlemek için geldiler.

Akil insanlar masalarının ardında. Toplantı her komisyon üyesine birer Kürt şalı hediye eden Diyarbakır Vakıfları Platformu katkısıyla düzenlendi. Foto: Fréderike Geerdink. Büyütmek için tıklayın.
Yeterli zaman olsaydı 500 katılımcının arasında bulunan her bir erkek ve kadın hikayesini paylaşacaktı. Herkes mikrofonu eline alıp konuşmak konusunda istekliydi. ‘Akil İnsanlar’dan biri ve toplantının moderatörü olan Etyen Mahçupyan konuşmacılara arada sırada komisyonun buraya sadece tek bir sorunun yanıtını almaya geldiğini hatırlatmak zorunda kaldı: Diyarbakır halkı barışa ulaşmak için ne yapılması gerektiğini düşünüyor? Fakat insanlar aynı zamanda deneyimlerini paylaşmak, bir yere ve zamana sahip olmak istiyorlardı. Bu iyi bir tercihti, ayrıca halkın acıları ve çözüm önerileri gerçekte birbirinden ayrılamaz ve bölge halkı en sonunda hükümet tarafından kulak dinlenilmek konusunda sabırsız ve bu komisyon aracılığıyla bu umudu gerçekleştirmeye çalışıyor.
‘Bu toprakların adı Kürdistan’
Bu umut boşuna olmayabilir: Güneydoğu’da çalışmalarını sürdüren akil insanlar (herbiri bir bölgeye atanmış toplam yedi grup var) bütün bölgedeki toplantı bulgularını hükümete bir raporla sunacaklar. Dokuz akil insandan hepsi yoktu, bazılarının başka işleri vardı. Toplantıya katılanlar, Türkiye Ermenisi yazar ve gazeteci Etyen Mahçupyan dışında: Murat Belge (sol-liberal akademisyen, insan hakları aktivisti ve edebiyat eleştirmeni), Mehmet Emin Ekmen (avukat ve eski AKP Batman Milletvekili), Yılmaz Ensaroğlu (SETA Hukuk ve İnsan Hakları Bölüm Başkanı), Kezban Hatemi (azınlık hukuku uzmanı avukat) ve Fazıl Hüsnü Erdem’den (avukat, Anayasa Hukuku ve İnsan Hakları profesörü) oluşuyordu.
Herkesin serbestçe konuşabilmesi için kameralı medya mensupları salonun dışına çıkarıldı (sadece kağıt kalem kullananlar şansıma içeride kaldı). Tam da bu medya birçok katılımcı tarafından hem sorunun hem de çözümün bir parçası olarak sunuldu. Genç biri: ‘Basının PKK ve ilgili konulardan bahsederken terörizm sözcüğünü kullanmayı bırakmasını istiyorum.’ Birçok katılımcı bu genci alkışlarıyla destekledi ve diğer konuşmacılar da bu sorundan söz ettiler. Bir başkası: ‘Basın gerillalar sanki uzaydan gelmiş gibi davranıyor. Ama onlar bizim insanımız, bu toprağın insanları.’ Çok destek gören bir başka konuşmacı: ‘Ve bu toprakların adı Kürdistan, ve her zaman da böyle oldu. Neden bunu söyleyemiyoruz?’
Konuşmacıların birçoğu konuşmalarına akil insanlara Diyarbakır’a hoşgeldiniz diyerek başladı ve komisyona başarı dilekleriyle bitirdi -toplantının havası dürüst, direk, nazik ve saygılıydı. Bazı konuşmacılar söyleyeceklerini unutmamak için kağıtlara yazmıştı. Ve daha çok insana söz vermek için konuşmacıları sözlerini bitirmeleri için uyaran Mahçupyan tarafından kolaylıkla susturulamadılar.
Komisyon çoğu dolaylı eleştiri de aldı. Birçok katılımcı barış sürecinin dengesiz olduğunu söyledi, bir kişi ise şöyle konuştu: ‘Bu süreçte iki kişinin önemi öne çıkıyor: Erdoğan ve Öcalan. Erdoğan’ın gücü meclisten geliyor, istediği kişilerden bir akil adamlar komisyonu kurabilir, ama Öcalan ne yapabilir? Sadece hapisten mektup gönderip yanıtını alabilir.’ Genç bir kadın: ‘Gerçekten katkıda bulunabilmesi için Öcalan’ın özgür olması gerekli, şimdiki gibi dört duvar arasında değil.’
Bir başka konuşmacı da Öcalan’In bir an önce Diyarbakır’a gelip görüşlerini destekçileriyle paşlaşmasını istiyor. Öcalan’a özgürlük isteyen her konuşmacı salondan büyük bir alkış alıyor. Birçok konuşmacı bir zamanlar hapiste olan Nelson Mandela’dan bahsetti, bir kişi ise Güney Afrika’da gerçek değişim için gereken zamanı vurguladı: ‘Barışa hızla ve kolayca ulaşabileceğimizi düşünmemeliyiz. Bu uzun bir süreç.’
Sistemin yanlışı

Toplantıdan sonra iki genç kadın komisyon üyesi Kezban Hatemi ile konuşurken. Foto: Fréderike Geerdink. Büyütmek için tıklayın.
Konuşan kadınların birçoğu (katılımcıların en fazla %20si kadındı) kişisel hikayelerini paylaştılar. Bunlar ölüm, kaybolma, zorunlu göç ve devlet baskısı öyküleriydi. Sekiz çocuk anası bir kadın komisyona siyasi nedenlerle hapiste geçirdiği bir yılı, daha sonra güneydoğudaki köyü devlet tarafından yakıldığında nasıl İzmir’e göçe zorlandığını anlattı. ‘Arkadaşlarımızın çoğu hala hapiste, herkesin özgür olmasını istiyoruz.’
Bir diğeri ise kadınların her zaman diğer bütün guruplardan fazla acı çektiğini vurguladı: ‘Doksanlarda onların eşleri kayboldu, onların çocukları dağa çıktı, onlar ailelerini fakirlik içinde yetiştirmek durumunda kaldılar.’ PKK’nin 1984‘te silahlı mücadeleye başlamasına değinerek bunun sadece son otuz yılın sorunu olmaktan uzak olduğunu ekledi ve ‘bu sorun çok daha eski’ diye konuştu. Diğer biri konuşmacı bu görüşe katıldı: ‘Bu sistemin yanlışı o yüzden buna “Kürt sorunu” demeyi bırakmalıyız. Sorun Kürtler değil.’
Birçok kişi geçmişte işlenen suçların detaylı olarak araştırılması gerektiğini belirtti: ‘Ve o zaman bütün bu yıllar boyunca kimin terörist olduğu açığa çıkacak. Bu devlet.’ Bazı konuşmacılar özellikle Uludere katliamından söz ettiler ve katliam için devletin hem ölenlerin ailelerinden hem de Kürt halkından özür dilemesi gerektiğini vurguladılar.
Hala hapiste

Toplantıdan sonra katılımcılar komisyon üyesi Etyen Mahcupyan ile konuşup elini sıkıyorlar. Foto: Fréderike Geerdink. Büyütmek için tıklayın.
Durumun bugün hala ne kadar sorunlu olduğuna yerel Dicle Üniversitesi’nden üç öğrenci dikkat çekti. Geçtiğimiz hafta bu kampüste ultra dinci Hizbullah grubu ile PKK yanlısı öğrenciler arasında kavga çıktı. Kısaca, genel olarak Hizbullahçıların barış sürecini zora sokmak için provokasyon yaptıklarına inanılıyor ve polisin bu duruma yeterince tepki göstermediği düşünülüyor. Gerilim ve şiddet üç gün devam etti. Birçok öğrenci yaralandı, altmış kişi gözaltına alındı ve sonunda sekizi (beş PKK yanlısı, üç Hizbullahçı) tutuklandı.
Bir öğrenci: ‘Üniversitelerde biza uygulanan şiddetten iyice bıktık. Kampüs’te polis istemiyoruz, eğitim almak istiyoruz. Bu Kürtlerin gelişimini engelliyor.’ Bir başka öğrenci: ‘Gözaltına alındım ve dün gece bırakıldım. Ama bazı arkadaşlarımız hala hapiste. Bu provokasyonlar sürerse nasıl ders çalışacağız?’ Herkes öğrencilere destek verdi ve bir genç kadın ‘gençlerimize uygulanan baskı son bulmalı. Üniversitelerde ama aynı zamanda sokaklarda da. Murat İzgi’yi hatırlayın, Şahin Öner’İ hatırlayın’ diye ekledi. (İki genç adam da yakın zamanda Diyarbakır’da vefat etti: Murat İzgi Dicle nehrine polisten kaçarken atlayıp boğuldu, Şahin Öner polisten kaçarken arkadan vuruldu. Akil İnsanlar Komisyonu İzol ailesini geçen Çarşamba ziyaret etti.)

Feyziye Selim (44) komisyon üyesi Mehmet Emin Ekmen’e 1993‘de devlet tarafından öldürülen eşi Mehmet’in resmini gösteriyor. Foto: Fréderike Geerdink. Büyütmek için tıklayın.
Toplantıdan sonra katılımcılar akil insanlara koşarak ellerini sıktılar, teşekkür ettiler ve başarı dilediler veya üyelere kişisel bir şeyler söylediler. Toplantı salonunun dışındaki bölümde çay ve kurabiye servisi yapıldı. Salondan daha önce çıkartılan Türk basını ortalıkta görünmüyordu. Gitmişler miydi? Hayır. Yüzlerce Kürt orada hazır ve kameraların önünde hikayelerini Türk kamuoyuyla paylaşma hevesiyle beklerken Türk gazeteciler ayrı bir odada komisyon başkanı Yılmaz Ensaroğlu ile röpörtaj yapıyordu. Bu barış süreci tamamiyle kişisel öyküler hakkında ama sanırım ülke genelinin bunları duyması henüz gerekmiyor.
Leave a Reply
Want to join the discussion?Feel free to contribute!