Uludere gerçeği

Kürt sorununu takip ediyorsanız geçtiğimiz hafta Türk Parlamentosu’nun İnsan Hakları Komisyonu’nda Uludere katliamı inceleme raporunu onayladığını biliyorsunuz. Bu çalışma 28 Aralık 2011 gecesi olanları araştırmak için özellikle kurulmuş bir alt komisyon tarafından gerçekleştirildi. Bu rapor 34 kişinin öldüğü katliam hakkındaki gerçeği ortaya çıkarmak konusunda her açıdan başarısız. Bu başarısızlık sadece maktüller ve ailelerine ihanet etmiyor aynı zamanda Türkiye’de barışın sağlanması önünde bir engel.

Rapor bombalamada ‘kasıt’ olmadığını ifade ediyor. Neden olarak sivil ve askeri otoriteler arasındaki kötü iletişim ve bölgede süregelen ‘terörist tehdit’ gösteriliyor. Kimse sorumlu tutulmuyor. Kısaca şanssız bir tesadüf olduğu söyleniyor. Buradaki tek sorun bunun böyle olmadığı. Bombardımanın çevresindeki koşullar hakkında bilinenler resmi raporun ortaya çıkardığından daha fazla. Bir araya getirilen bulmacanın bütün parçaları ‘Uludere’nin bir kaza olmadığını söylüyor.

Uludere katliamı kurbanlarının adlarının listesi. Büyütmek için tıklayın.

Bu konuda katliam kurbanlarının geldiği Uludere’ye bağlı Ortasu ve Gülyazı köylerine yaptığım birçok kısa ve uzun ziyaretin sonunda ikna oldum. Bütün bu zaman boyunca hükümet katliamı bir kaza olarak göstermeye çalıştı, ve daha da kötüsü tehlikeli bir alanda erzak kaçırdıkları için kazaya köylülerin neden olduğu iddia edildi. Hatta PKK’ye yardım ettikleri söylendi.

Türk halkının çoğunluğu için bu açıklama mantıklı. Kaçakçılar ne de olsa PKK’nin de bulunduğu, hatta PKK’nin sınırı geçerek Türkiye’deki askeri hedefleri vurduğu bir bölgede bulunuyorlardı ve karanlıkta bir grup insanı kesinkes belirlemek güç olmalıydı. Doğal olarak bir grup sivilin yaşamlarını kaza sonucu kaybetmesi bir şanssızlıktı ama onlar da bu noktada kaçakçılık yapma riskinin farkında değiller miydi?

Mantıklı düşünmek

Birçok Türk bu bölgeyi tanımıyor ve çoğunluğu da buraları hiç ziyaret etmemiş. Bundan da korkuyorlar çünkü Türk basını Güneydoğu Türkiye’yi sadece teröristlerin yaşadığı şiddetin bir resmi olarak gösterdi. Uludere’de olanlar hakkında devletin versiyonuna inanmak onlara uygun geliyor. Bu onların gerçekliklerini sarsmıyor. Ne Güneydoğu hakkındaki gerçekliklerini ne de devlet hakkındaki gerçekliklerini, yani devletin vatandaşlarını bilerek öldürmeyeceği gerçekliğini.

Oysa biraz mantıklı düşünmek bile devletin olaylar hakkındaki versiyonunu sorgulamak için yeterli. Öncelikle nasıl olur da PKK ile 30 yıldır savaş deneyimine sahip Türk ordusu düzinelerce kaçakçıdan oluşan grubu gerilladan ayırt edemez? PKK’liler diğer gerilla gruplarının da yaptıkları gibi etrafta çok sayıda dolaşmaz ve saldırılarını kalabalık topluluklar halinde düzenlemez, en fazla 8-10 kişiden oluşan topluluklar halinde bulunur. Bunun yanısıra kaçakçılar adam başına bir katırla geçiyorlardı. Evet bazen PKK de silah taşımak amacıyla katır kullanıyor ama onların 40a yakın katırla ortalıkta dolaştığını düşünebiliyor musunuz?

Aynı zamanda kaçakçılar bu yolu onyıllardır ticaret amacıyla kullanıyorlar. Sahadaki askeri birlikler bunu biliyordu ve anti-PKK faaliyetlerden köylüleri haberdar ederek kaçakçılık seferlerinin iptal edilmesini sağlıyorlardı. Bu akla yakın mı? Evet. Ortasu ve Gülyazı halkının çoğu köy korucusu, diğer bir deyişle PKK ile savaşmak için ordu tarafından maaşa bağlanmış yardımcılar. Ordu kaçakçıların hangi yolları kullandığını, PKK’nin farklı yolları kullandığını biliyor- hangi gerilla gurubu sabit yollar kullanır ki?

Nispeten sakin

Ayrıca olayın gerçekleştiği yer var. İki bağımsız insan hakları derneği, İHD ve Mazlum-Der ertesi sabah bombalanan yere bir ziyaret gerçekleştirdiler. Hazırladıkları raporda bu sahayı tanımlıyorlar. Türk tarafı dağlık fakat Irak tarafı yüksek rakımlı ancak düz. “Sınıra yaklaşan herhangi bir kimse Türk askerleri tarafından farkedilecektir.” Bir PKK birliğinin Türkiye’ye geçmesi için hiç de mantıklı bir yol değil burası.

28 Aralık 2012’de Uludere katliamı anma töreninden bir slogan. Dersim 1938, Roboski 2011. Dünle bugünün farkı ne? Foto: Fréderike Geerdink. Büyütmek için tıklayın.

Bunu ordu da Uludere araştırma komitesinin görmesine izin verilen fakat kopyalamasına veya fotoğraflamasına izin verilmeyen İçişleri Bakanlı’ğının katliam hakkında hazırladığı (gizli) raporda da onaylıyor.  Bu komisyonun üyesi BDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü hazırladığı alternatif raporda İçişleri Bakanlığı raporunun bazı bölümlerini paylaşırken belirtiyor. Askeri personel bu raporda bölgenin ‘nispi olarak sakin’ ve burada ‘hiç bir terörist faaliyet’ olduğunu belirtiyor. Uludere’nin bağlı olduğu Şırnak Emniyet İstihbaratı Şefi de ‘elimizdeki bilgilere göre ilgili bölge teröristlerin aktif olduğu bir bölge değildir. Burası kaçakçılar tarafından kullanılmaktadır” diyor.

O zaman neden 34 adam ve çocuk öldü? Bu soru beni uzun süre merakta bıraktı. Ne zaman köyde birine bu soruyu sorsam “Kürt olduğumuz için” yanıtını aldım. Ama bu cevap da akıl karı değildi. Devlet Dersim’i bombaladığı 1938‘den bu yana bu kadar büyük bir grup Kürt vatandaşı kasden öldürmemişti. Neden şimdi rastgele bir yerde ve rastgele bir anda bunu yaptılar?

Fehman Hüseyin

Uludere komisyonu da ilgili bögeyi ziyaret etti, yerel ordu komutanlarıyla görüştü. Raporda bir PKK üst düzey komutanı olan Fehman Hüseyin’in bombalamanın gerçekleştiği Haftanin bölgesinin Irak tarafında olduğuna dair istihbarat bulunduğunu ifade ettikleri belirtiliyor. Ordu iki ay önce komşu il Hakkari’de gerçekleşen PKK saldırısında ölen 24 askerden sonra PKK’ye karşı bir başarı ihtiyacındaydı. Bu saldırıdan hemen sonra Türk politikacıları öç almaya yemin etmişti.

O gece, alınan istihbarata göre Fehman Hüseyin Türkiye’ye geçebilirdi. Bir grup kaçakçının arasında saklanıyor olabilirdi. İstihbarat zayıftı fakat ordunun harekete geçmesi için yeterli oldu. Eğer istihbaratın doğru olduğu ortaya çıkarsa ordu PKK’ye karşı büyük bir zafer kutlayabilirdi. Ölen Kürt vatandaşlar ise-eğer birileri soru soracak olursa ki zaten köylüler vatan haini olarak değerlendirileceklerinden- ilave zaiyat olarak sunulabilirdi.

Ancak istaihbarat yanlıştı. Fehman Hüseyin orada değildi. Sadece kaçakçılar vardı. İnsan hayatı konusundaki devletin özensizliğinin üzerini örtmek isteyen hükümet hemen ertesi günü katliamı şanssız bir kaza olarak sunmaya başladı.

Kesin kanıt olmamasına karşın, bilinenler ışığında, 28 Aralık 2011 gecesi olanların en mantıklı açıklaması böyle. İlgili bütün dökümanlar ‘gizli’ olarak sınıflanmış durumda ve diğer hiçbir üst düzey askeri ve siyasi karar makamı Uludere komisyonuna konuşmadı. Ve komisyon almaları gereken kararı desteklemeyen hiçbir bilgiyi kullanmadı; sadece şanssız bir tesadüf olduğunu düşündürecekler kullanıldı. Komisyon iktidardaki AKP’den beş, muhalefet partileri CHP, BDP ve MHP’den birer üyeden oluşuyordu ve raporu sadece AKPli üyeler kabul etti, diğer üçü etmedi.

Uzlaşma

Bunun maktuller ve ailelerine bir ihanet olduğu açık. Ama bu gelişme barış sürecini nasıl engelleyecek? Benim görüşüme göre bu iki yolla olacak.

‘Cumartesi Anneleri’ hala seksenli ve doksanlı yıllarda ortadan kaybolan çocuklarının başına ne geldiğini bilmiyor. Büyütmek için tıklayın.

Bir: Kürtlerin devlete olan güvenlerini tekrar oluşturmaya başlamaları can alıcı öneme haiz. Yüz yıllık acımasız baskı sonucunda bunu tamamen yitirmiş durumdalar. Uludere katliamı hakkındaki gerçeklerin açıklanması ve sorumluların cezalandırılması buna büyük oranda yardımcı olacaktı. Uludere münferit bir olay değil. Uludere hakkındaki gerçek devlet tarafından kabul edilirse bu devletin geçmişteki cinayetleri de araştıracağı anlamına gelebilir. Sözgelimi Dersim, 20. Yüzyıl’ın bütün Kürt ayaklanmalarının zalimce bastırılması ve seksenler ve doksanlar boyunca Kürtlerin ortadan kaybolmaları. Bütün bu gerçekler ortaya çıkmalı ki uzlaşma başlayabilsin.

İki: Eğer Uludere konusundaki detaylar hükümet tarafından ortaya çıkarılır ve sorumlular cezalandırılırsa Türk devletinin gerçek yüzü bütün Türk vatandaşlarınca da görülebilir hale gelecek. Olayların gelişimini ‘terörist propaganda’ olarak niteleyip inkar edemeyecekler. Birçok insan için gerçekten sevdikleri Türkiye Cumhuriyeti tarafından yalanlarla kandırıldıklarını öğrenmek bir şok etkisi yaratacak muhakkak. Ama bu sonunda bütün ülkenin yaralarını sarmasına yardımcı olabilir.

AKP’nin Kürt sorunu ile ilgili önemli zamanlardan geçtiğimiz bu günlerde Uludere katliamının gerçekleriyle yüzleşme cesaretinin olmaması barış sürecinin sonucu hakkında bana fazla umut vermiyor.

Bu blog yazısı Uludere hakkında yazdığım ve geçtiğimiz hafta Hollanda’da yayınlanan uzun bir makaleye dayanmaktadır. Buradan Hollandaca olarak okuyabilirsiniz. İngilizce versiyonu İngilizce yayınlanan bir basın kuruluşuna satmaya çalıştığım için henüz mevcut değil. Yayınlandığı zaman bilgi vereceğim. 

0 replies

Leave a Reply

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Leave a Reply