Sigortasız yaşam
Delalin babası BDP Akademisi’nde öğretmendi, terör örgütü üyelik suçlamasıyla hala hapiste. Şeker hastası ve hastanedeki kontrollarına kelepçesiz gitmek istiyor ama buna izin verilmiyor. Meslektaşım Turabi de hapiste, KCK davasında yargılanıyor yazdıkları yüzünden. Uludere katliamı madurları hala gerçeğin ortaya çıkmasını ve samimi bir özür bekliyorlar. Çocukları doksanlı yıllarda ortadan kaybolan Cumartesi Anneleri hala onları arıyor, onlara ne olduğunu öğrenmeye çalışıyor. Kürtler hala kendi topraklarının yönetiminde söz sahibi değil ve Türk anayasasında hak ettikleri yere sahip değiller. O zaman neden ateşkes var? Beni aşıyor.
Yanlış anlamayın, ateşkese karşı değilim. Ne kadar az insan ölürse o kadar iyi. Fakat ateşkesin neden sağlandığını anlamaya çalışıyorum ve bir türlü anlayamıyorum. Geçen yıl bir basın toplantısında BDP eşbaşkanı Gültan Kışanak “Siz hiç siyasi amacı olan bir silahlı örgütün diğer taraf hiç bir taviz vermeden silahlarını bıraktığını gördünüz mü?” diye sormuştu. Bunu anlıyorum. Ama şimdi parmak kaldırmak istiyorum: evet, ben böyle bir örgüt biliyorum!

21. Mart. 2013. Diyarbakır Newroz’unda bir kadın Öcalan portresi ile. Foto: Fréderike Geerdink. Büyütmek için tıklayın.
Bunun bir ateşkes olduğunun, bir silah bırakma olmadığının bilincindeyim. Öcalan’ın akıllı oynadığını ve Erdoğan’ın elini zorladığını söyleyebilirsiniz. Ve eğer hükümet sözlerini tutmazsa PKK yine silahları eline alabilir, evet. Fakat bu, insanlara bütün kanın ve acıların sonlanacağı umudunu aşıladıktan sonra aldatmaların en büyüğü olmaz mı?
Öcalan’ın ateşkes çağrısı “bırakın silahlar sussun, fikirler ve siyaset konuşsun” ve “bu mücadelemizin sonu değil, bu yeni bir tür mücadelenin başlangıcı” gibi cümlelerden sonra bana çok kolay geri alınabilir gözükmüyor. Eğer bu sonunda yine silahlı mücadeleyi daha ağır biçimde başlatacak hastalıklı bir oyun değilse Öcalan devlete güveniyor olmalı. Ama neye dayanarak?
Anayasa
Bilmiyoruz. Ama temel Kürt talepleri ile ilgili devletten herhangi bir garanti almış olma olasılığı çok düşük. Erdoğan sadece istediği için liberal, çoğulcu bir anayasa uygulama yetkisine sahip veya Türkiye’ye daha federal bir yönetim biçimi talep edebilecek bir diktatör değil. Dikkate almak zorunda olduğu bir oy tabanı ve bir parlamento var. Mümkün olan tek olasılık anayasa konusundaki bir anlaşma: Erdoğan önümüzdeki yıl gerçekleşecek seçimlerden önce başkanlık sisteminin uygulanmaya alınması karşılığında BDP’nin Öcalan’ın talimatıyla bazı taleplerin gerçekleşmesini sağlaması.
Kasıtlı olarak ‘bazı’ diyorum çünkü cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyasının başlayacağı sekiz aylık süre içinde gerçekten liberal, çoğulcu bir anayasanın ve daha federal bir hükümet biçiminin uygulanması imkansız. Peki bir uzlaşma iyi olmaz mı? Hayır. Kürtlerin talepleri haklı talepler, Uluslararası hukuka uygunlar ve pazarlık konusu olmamalılar. Bunların herhangi birinin uygulanmaması Türkiye’nin bir demokrasi olmadığı anlamına gelir ve sadece Kürtler için kötü bir haber olmakla kalmaz ama tüm Türk halkı için bu sonucu doğurur.
Güvensiz
Bu durumda şu sorunun sorulması gerekir: Kürtler Öcalan’a güvenebilirler mi? Bunu onlara sorduğumda kafalarının karışık olduğu ortaya çıkıyor. Onlar da perdenin arkasındaki anlaşmadan habersiz, ama henüz akıllarında liderlerinden şüphe duymak yok. Kürtleri yarı yolda bırakacak mı, kötü bir anlaşma yaparak, mesela sadece kendi özgürlüğü karşılığında mücadeleden vaz mı geçecek?
“Hayır, Öcalan bunu hiç bir zaman yapmaz” diyor İzmir’de telefonla konuştuğum Kürt bir arkadaşım. Neden olmasın? “O bunu yapmaz.” Diyarbakır’daki bir arkadaş: “Evet, kafam karışık ama Öcalan’a güveniyorum. Güvendiğim tek insan o.” Eldeki durumda Öcalan’a güvenmek için hangi somut nedenin olduğunu soruyorum, yanıt gelmiyor. Diyarbakır’daki arkadaş: “En iyisini o biliyor, değil mi?” İzmir’deki: “Bilmiyorum. Ama itiraf etmem gerekirse güvende hissetmiyorum. Ne olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz.”
Garanti
Bu gelişmeler Kürt insan hakları aktivisti ve Milletvekili Leyla Zana’nın 2010‘da silahlı mücadele hakkında söylediklerini düşündürdü bana: “Silahlar Kürtlerin sigortasıdır. Kürt sorunu var olduğu sürece bu silahlar Kürtler için bir garantidir.” Öcalan şimdi bu güvenceyi ortadan kaldırdı ve ne yerine bir şey koydu ne de Kürt sorunu ortadan kalktı. Garantisiz bir yaşamın insanları güvencesiz hissettirmesi de gayet normal. Böyle bir durumda geriye sadece umut kalır ve daima sizin iyiliğinizi düşündüğüne güvendiğiniz kişiye iyice bağlanırsınız. Umuyorum ki bu sürecin sonunda Öcalan özgürlüğüne kavuşup Kürt halkının elleri yine boş kalmasın.
Leave a Reply
Want to join the discussion?Feel free to contribute!