Barış gerçekte ne anlama geliyor
Türkiye’de son dakika haberi: Kürtler sonunda barış istiyor. Geçtiğimiz perşembe günü 9 Ocak’ta Paris’te bir suikaste uğrayan üç Kürt kadına veda etmek için düzenlenen mitingde birçok Kürt siyasetçi barış yolundaki adımlara destek verdiklerini ifade ettiler. Önce Türk medyasının Kürtlerin barış istemini bir haber olarak geçmemesini daha önce Kürtleri duymak istememesine bağladım. Hala öyle düşünüyorum ama şimdi sorunun bundan daha derin olduğuna inanıyorum. Türkiye’de ‘barış’ın ne olduğuna dair ortak bir anlayış yok.
Başbakan Erdoğan’ın PKK lideri Öcalan ile yapılan görüşmelerle başlattığı “barış inisiyatifi’, öyle gözüküyor ki, temel olarak PKK’nın silah bırakmasını sağlamayı amaçlıyor. Bu görüşmeler dışında hükümetin bu amaç doğrultusunda başka bir adımı yok. Yeni bir anayasa hazırlanması süreci hala tıkalı, dördüncü yargı paketi bırakın mecliste kabul edilmeyi daha sunulmadı bile, KCK davasında tutuklamalar aralıksız sürüyor, aynı Irak sınırındaki dağlarda PKK kamplarına bombardımanların sürdüğü gibi.
Konuşma yeteneği
Erdoğan siyasi reformlar yapmadan gerek hapisteki PKK liderini gerekse dağlarda bizzat elinde silahları tutanları bunları bırakmaya nasıl ikna edeceğini hayal ediyor? Erdoğan hitabet yeteneğinin yeterli olacağını mı düşünüyor? Ya da bunun kendisinin ‘barış’ sözcüğünden ne anladığıyla mı bir ilgisi var? Belki de ‘barış’ ve ‘silah bırakma’ tanımlarının aynı olduğunu sanıyor. Tabii ki anlamlarının ayrı olduğunu biliyor ama şu ara sanki değilmiş gibi sunmayı tercih ediyor.
Belki de barışın bu hayali tanımı Türk toplumunun bu sürece olan desteğinin temelini oluşturuyor. Erdoğan amacının PKK’nın silah bırakması olduğunu iddia ediyor. Herkes bunu istiyor doğal olarak. Fakat CHP’den Fethullah Gülen takipçilerine, şehit asker ailelerinden büyük medya patronu Doğan’a bütün siyasi partiler ve gruplar bu süreç eğer bir Kürt otonomisiyle sonuçlanacaksa hala bu amacı destekleyecekler mi? Eğer bu amaç anadilde eğitim konusunda ciddi çalışmalar içerecekse? Tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması anlamına gelecekse? Öcalan’ın özgür kalmasıyla sonuçlanacaksa?
Kabul edilmesi gereken 1984 öncesinde, PKK şiddete başvurmadan önce de Türkiye’de barışın olmadığı gerçeği. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana Kürtler baskıya uğradı, işkence gördü, bombalandı, asimilasyona maruz kaldı ve inkar edildi. Barış şiddetin veya silahlı direnişin mevcut olmaması demek değildir. Barış bir ülkenin tüm vatandaşları özgür ve eşit hissettiğinde ve devlet bu hissin mümkün olan en çok sayıda vatandaş tarafından paylaşılması için gerekli çabayı sağladığında oluşur. Sanırım deneyimli Kürt siyasetçi Ahmet Türk bu hafta Diyarbakır’da yaptığı konuşmada ‘onurlu barış’ derken bunu kastediyordu. Onyıllardır Kürtlerin umut ettiği barış işte bu.
Geçen yıl Diyarbakır’da yaşlı bir adamla konuştuğumu hatırlıyorum. Köyü 1990‘larda ordu tarafından yakılmıştı. Diyarbakır’a göç etti, orada kendine bir yaşam kurma mücadelesi verdi ama başarılı olamadı ve ailesiyle birlikte artık hayalet köy görünümünde olan köyüne döndü. Mütevazi bir ev yaptı, birkaç inek aldı ve kendi sebzesini yetiştirdi – yine yaşam mücadelesi veriyordu ama hiç olmazsa kendi toprağı üzerindeydi. Ona ne istediğini sordum. Devletten tazminat mı? Özür belki? Şöyle cevap verdi: ‘Hayır. Sadece kendi hayatımla başbaşa bırakılmak istiyorum.’
Göze göz
Evleri geçen yıl PKK bombasıyla hasar gören Şemdinlili aileyi hatırlıyorum. Bomba bu ailenin çocuklarının arkadaşı olan 12 yaşında bir oğlanın ölümüne yol açmıştı. Onlara da ne istediklerini sordum. Öç? Para? Şöyle konuştular: ‘Sadece şiddetin sona ermesini istiyoruz.’

Öldürülen üç Kürt aktivist kadınına elveda demek için Diyarbakır’da yapılan mitinge onbinler katıldı.
Şu son iki haftada olanlara bir bakın. PKK kurucularından biri, Sakine Cansız, iki Kürt aktivist kadınla birlikte bilinmeyen karanlık güçler tarafından katledildi. Hem Diyarbakır’daki mitingde hem de Sakine Cansız’ın Dersim’deki cenaze törenine katıldım. Yapılan konuşmaların ve konuştuğum insanların sözlerinin ana teması neydi dersiniz? Göze göz, dişe diş mi? Bu ölümlerin öcünü almak için artacak PKK şiddeti mi? Hayır. Ortak tema barıştı.
Herkes, konuştuğum her Kürt, istisnasız uygulanan baskıdan nasibini almış kişilerdi. Nedeni bilinmeksizin hapiste olan bir baba, katledilmiş bir amca, hapiste işkence görmüş, tecavüze uğramış bir anne, dağa çıkmış veya sürgünde yaşayan bir akraba, yakılmış bir köy, açılmış bir dava. Yine de mitinglerde halkı galeyana getiren ve yaptığım her röpörtajda öne çıkan sözcük hep barış. Kürtler barışı desteklemiyor, onu talep ediyorlar.
Tezat
Bu sanırım bazılarının son haftalarda özellikle Sakine Cansız hakkında sorduğu mantıklı sorunun da yanıtı oluyor. Şiddeti amaçlayan bir örgüt kurarak nasıl barış istediğinizi söyleyebilirsiniz? Bu bütünüyle bir tezat değil mi? Eğer barışı dar anlamda sadece şiddetin olmadığı bir durum olarak tanımlarsanız evet. Ama eğer barışı tüm insanlar için onurlu bir yaşam olarak tanımlarsanız tezat olmaktan çıkıyor ve anlam kazanıyor.
Türk basını ve siyaseti Kürtlerin barış çağrısını hiçbir zaman duymadı. Şimdi ilk kez farkına vardıklarında ise onu yanlış yorumluyorlar. Kürtlerin karşılığında barış olmadan silahlı savaşı sona erdireceklerini sanıyorlar. Benim tahminim herkes hayal kırıklığına uğrayacak.
Trackbacks & Pingbacks
[…] was also a show of unity, strength and resolve — a warning perhaps that Turkey’s Kurds will not accept peace at any price. This notion may be difficult for non-Kurdish Turks to accept, but the government will find it […]
[…] was also a show of unity, strength and resolve — a warning perhaps that Turkey’s Kurds will not accept peace at any price. This notion may be difficult for non-Kurdish Turks to accept, but the government will find it […]
Leave a Reply
Want to join the discussion?Feel free to contribute!