Çocuklar öldü

Duyduğum kadarıyla Gülyazı’da hayat iyiydi. Fakirlik vardı, yaşam zordu ama iyiydi. Bunu kendi gözlerimle görmek kalbimle yaşamak için tam bir yıl bir gün önce orada olabilmek isterdim. Ama bir yıl bir gün önce herkes gibi ben de Uludere’ye bağlı Gülyazı diye bir yer olduğundan habersizdim.

Geçtiğimiz yıl her şey değişti. Yirmisi daha çocuk 34 köylünün öldürüldüğü bombardıman her şeyi değiştirdi. Kendilerinden önce yıllardır bölgedeki herkesin yaptığı gibi kaçaktan dönerken “PKK gerillası sanmışlardı” onları. Otuzdört beden parçalandı, büyük oranda yandı -benzin kaçırıyorlardı.

Bombardıman emrini kim verdi?

Bombardımandan sonra önceden tahmin ettiğim şey gerçekleşti: devlet Uludere katliamının üzerini örtmekten başka bir şey yapmadı. Mecliste İnsan Hakları Komisyonu’nda bir alt komisyon kuruludu ve birçok kere raporunu tamamladığını duyuran ama yayınlamayan bu komisyon en sonunda raporu Ocak ayında açıklama kararı aldı. Ama bu sonucu tahmin ettiğim için böbürlenmeme gerek yok. Bugüne kadar devletin işlediği cinayetleri ne bugün ne de geçmişte hiç bir zaman kabullenmediği bir ortamda bunu herhangi biri de önceden tahmin edebilirdi.

Bu yüzden bir sonraki tahminim de hiç zor olmadı: rapor yayınlansa da köylülerin ihtiyacı olan yanıtları içermeyecek. İstihbaratın kaynağı neydi, bunu kim ve nasıl yorumladı ve hangi bilgiye istinaden kaçakçıları bombalama kararı alındı? Bombardıman kararı alan(lar) kaçakçıların her zaman olduğu gibi jandarmanın bilgisi dahilinde geçiş yapmakta olduklarını nasıl bilmiyordu? Veya biliyorlar mıydı? Bombalama emrini kim verdi? Ardından hemen ölmeyen birkaç kişiyi kurtarmaya çalışmak için bombardıman sahasına yardım neden o kadar çok geç geldi?

Samimi bir pişmanlık

Gülyazi köyünü bpmbardımanın hemen ardından ziyaret etmiştim – o günlerde yazdıklarımı buradan okuyabilirsiniz- sonra baharda iki haftalığına, Ekim’de de Kurban Bayramı için tekrar buraya geldim. Şimdi kaybolan 34 yaşamın anması ve olup bitenleri yazmak için yeniden buradayım.

Tüm yıl boyunca durum iyileşmedi. Bu insanlar şifa bulma şansı edinemediler. Devlet yaralarını kaşımaya devam etti. Sadece sorularına yanıt vermeyerek değil, aynı zamanda hükümet üyelerinin içinde bulunduğu acımasız söylemlere (bir örneğine buradan ulaşabilirsiniz) ek olarak samimi bir özür dilemeyerek devlet bu tavrını sürdürdü. Devletin ödediğini iddia ettiği tazminat ta mağdurlar tarafından kabul edilmedi. Kültürel olarak özür dilenmesi ve para ile bir kaybın telafisi kötü bir fikir olmasa da, bu ancak açıklık ve samimi bir pişmanlık gösterisi ile birlikte bir anlam kazanıyor.

Mezarlıkta

Yıl boyunca beni en etkileyen ve mutsuz eden ise bombardımanın köydeki herkesi her yönden etkilemiş olmasıydı. Ekim’de daha önce de sohbet ettiğim 17 yaşında bir gençle konuşma fırsatı bulmuştum. Önce havadan sudan konuşup daha sonra da okul nasıl gidiyor diye sordum. Okulu bırakmak zorunda kaldığını söyledi. Olan bitenden sonra artık konsantre olamadığını, bütün derslerden kaldığını ve aynı yılı tekrar edebilmek için okul müdürüne büyük paralar ödemek zorunda kaldığı için okulu bıraktığını ekledi. Ailesinin o kadar parası yoktu.

Bu hafta aynı öyküyü bir başka gençten de dinledim. Birçok arkadaşı gibi onun da okulu bırakmak zorunda kaldığını söyledi. Bu gençlerden hiçbiri derslerine yoğunlaşamıyor ve devam ettikleri devlet okulunda bombardıman ve kaybettikleri arkadaşlarından bahis bile edemiyorlar. Bu çocukların hemen hepsi (hala) arada sırada kaçağa gidiyorlar çünkü aile bütçesine katkıda bulunmaları şart. Onları köyde dolaşırken her gördüğümde ölenlerin de bunlar gibi birer çocuk olduğu gerçeği yüzümde patlıyor. Onların içini de yakan bu, biliyorum: ‘ölenlerin arasında ben de olabilirdim.’ 16, 17, 18 yaşında bir genç bununla nasıl başedebilir?

Dağlarla çevrili büyük bir alan

‘Çocuklar öldü.’ Daha önce henüz onsekizine girmiş genç bir kız bana bunu söylemişti. Yine biraz sohbet etmek istemiştim ve bana onsekizine girdiğini söyledikten sonra yakınlarda evlenip evlenmeyeceğini sordum. ‘Hiçbir zaman evlenmeyeceğim’ dedi. ‘Bütün çocuklar öldü.’ Katliamda ölenlerden biri kardeşiydi. Öldüğünde sadece 13 yaşındaydı.

Katliamdan bu yana artık düğünler kutlanmıyor. Halk sadece bir imamın önünde, gayrı resmi olarak evleniyor ve düğün töreni yapılmıyor. Katliamdan önce yapılan bir düğünün video kayıtlarını izlemiştim. Dağlarla çevrili büyük bir alan düşünün, daha sonra çok ama çok sayıda insanın burada geleneksel daire biçimindeki Kürt düğün halayı çektiğini gözünüzün önüne getirin. Erkeklerin geleneksel kıyafetler giydiğini, kadınların da parıltılı rengarenk giysilerini giymiş olduğunu. Bunların tümü artık geçmişte kaldı. Düğünlerin ne zaman kutlanmaya başlayacağını öğrenmeye çalıştım. Kimse cevap vermedi. ‘Hiçbir zaman mı?’ diye sordum. Kimse bilmiyordu, ama en azından şimdilik bir düğün kutlamasını düşünemiyorlar bile.

Resimde yazıda sözü geçen küçük Mahmut’u görüyorsunuz. Babasının resmini tutarken. Aynı zamanda akrabaları olan komşuları taze mezarın yanında yas tutuyor. Fotoğrafın aslı Serpil Polat’a ait. Diyarbakır’da katliam ile ilgili bir sergide ben de fotoğrafın fotoğrafını çektim.

Aynen kadınların sonsuza dek siyah giyebilecekleri gibi. Muhalefet lideri Kılıçdarığlu’nun eşinin muhalefet partisinin kadın kolu üyeleriyle birlikte bu yıl Gülyazı ziyaretlerinde hediye olarak getirdiği parlak renkli etek ve bluzların da dolaplara tıkılmış ve hiç bir zaman giyilmeyecek olmaları gibi. Partili kadınlar köyden ayrıldıktan sonra bazı köylülerin çileden çıkması gibi: ‘gerçekten bizim turuncu ve sarı çiçeklerle süslü etekler giydiğimizi mi düşünüyorlar?’

Gülyazı’nın birgün gerçekten sağlığına kavuşup kavuşamayacağını bilmiyorum. Devlet bugüne kadar bu bölgede işlenen bütün faili meçhulleri unuttuğu gibi burada olanları da unutmaya başladı. Ama halk hiçbir zaman unutamayacak. Katliam onların hayatını tamamen ve sonsuza kadar değiştirdi. Fakat küçük de olsa bazı tesellileri var. Bombardımanda eşi Osman’ı (32) kaybeden ve çocukları  Özkan (12), Esra (11), Sinem (10), Hülya (8) and Mahmut (6) ile geride kalan Pakize’ye (29) acıyla nasıl başettiğini, başlarına gelenlerle ilgili sorularına bir gün cevap alacaklarını düşünüp düşünmediğini sordum. ‘Bunun için dua ediyorum. Bu bana biraz olsun teselli oluyor. Allah herşeye kadirdir’ dedi.

0 replies

Leave a Reply

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Leave a Reply