‘Parmakları tetikten çekme zamanı’
Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz hafta, “PKK silah bıraktığı takdirde askeri operasyonlar duracaktır” diye ilan etti. Bu yaz, askeri güçler ve PKK arasındaki savaş çok ağır geçti. Erdoğan’ın sözlerinin satır arasını okuduğumda, bence Başbakan, PKK’nin bu savaştan ve şiddetten yorulduğunu ve merhamet dilediğini ima etmeye çalışıyor. Erdoğan, halkın, silah bırakmazsa PKK’ye son darbeyi vurmak üzere olduğunu düşünmesini istiyor. Ama bir yandan, Erdoğan da biliyor ki, PKK şimdi silah bırakmayacak. PKK, bu sözlere yanıt bile vermedi. Savaş devam ediyor. Ölü sayısı sürekli artıyor.
Pazartesi günü BDP Eşbaşkanları Gültan Kışanak ve Selahattin Demirtaş’ın yabancı basın mensupları için düzenledikleri basın toplantısına katıldım. Onlar da şiddetin sona ermesinden söz ettiler. Daha önce Twitter takipçilerimden Kışanak ve Demirtaş’a sormak istedikleri soruları almıştım. Basın toplantısında, hemen bütün sorulara yanıt alabildim.
Gültan Kışanak, “PKK’nin silah bırakması sorunları çözmeyecek” diyor. Ve ilave ediyor: “Siyasi bir amacı olan silahlı bir örgütün, karşı taraftan kazanımlar elde etmeden silah bıraktığı hiç görülmüş müdür? Böyle bir şey yok. Tabii ki akan kanı acilen durdurmak ve barışa giden yolu açmak ihtiyaç. Ama bunun için siyasi iradeye de ihtiyaç var.” Kışanak, bu iradeyi AKP Hükümeti’nde görmediğini ima ediyor. BDP’nin önerdiği ve hükümet tarafından tamamı görmezden gelinen birçok çözümden söz ediyor.
AKP sıklıkla, BDP ve PKK arasında paralellik kurarak, iki örgütün de aynı olduğunu öne sürüyor. Selahattin Demirtaş, “Stratejileri BDP’yi ihmal edebilme çabasıdır” derken, Kışanak, “PKK ve BDP aynı sorundan doğmuş farklı örgütlerdir. Bizim durumumuzu, sözgelimi, İrlanda’da IRA ile birlikte silahlı bir mücadele başlatmış olan Sinn Fein ile mukayese edemezsiniz” diye konuşuyor.
Sözlerini, “İhtiyacımız BDP ve AKP’nin katılacağı bir yuvarlak masa toplantısıdır. Anlaşmaya ve bu savaşı birlikte sonlandırmaya çaba gösterelim” diye sürdürüyor. Kışanak ateşkes çağrısı yapıyor: “Görüldüğü kadarıyla ordu da silah bırakmak istemiyor. Ama birlikte parmaklarımızı tetikten çekmemiz gerekli.”
‘Kucaklama olayı’ mahkemede
Yeni yasama yılı 1 Ekim’de başlıyor. Mecliste tansiyonu yükseltecek konulardan biri de, Erdoğan’ın, aralarında Gültan Kışanak’ın da olduğu bazı BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırma tehdidi. Hakkari’de birkaç hafta önce BDP milletvekilleri yolda PKK’liler tarafından durduruldu. Durdurulan diğer milletvekilleri ve Gülten Kışanak; PKK’lilerle konuştu ve kucaklaştı. Erdoğan, bu olay üzerine, eğer savcılık ‘kucaklaşma’ olayına karşı iddianame hazırlarsa, sorumluluk alarak mecliste bu milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldıracağını söyledi.
Twitter takipçilerimden biri, @xxx (isimsiz) meclisten atılmaları halinde BDP’nin bir B planı olup olmadığını sormuştu. Gülten Kışanak, “Hayır” diyor ve ekliyor: “Eğer bu olursa, ne yapacağımızı şimdiden bilmiyoruz. Ama sessiz kalmayacağımız, bu hareketi düşmanca bir tavır olarak algılayacağımız bariz ve bu yeni Anayasa sürecine zarar verecek bir yaklaşım olacaktır.” Kışanak ayrıca, BDP’nin tüm milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldıracak bir anayasa değişikliğine taraf olduğunu da sözlerine ekliyor: “Başka parti milletvekilleri hakkında yolsuzluk suçlamaları var. Dokunulmazlık kalksın mı? Bu bizim için sorun değil ama tüm milletvekilleri için kalkarsa.”
‘Ama’ları olmayan bir anayasa
Takipçi @ArjDnn yüzde 10 seçim barajı ve hapisteki BDP milletvekilleri örneklerini vererek; BDP’nin ‘sürekli aleyhlerine çalışan siyasi bir yapı’nın içinde neden var olmaya çalıştığını merak ediyordu. Bu @evrana’nın sorusunu da kapsıyordu: “BDP, yeni yasama yılından neler bekliyor?”
Bu soru doğrudan sorulmadı ama basın toplantısı sürecinde cevap ortaya çıkmıştı: Çözüm sadece siyasi bir süreç sonucunda gelebilir. Kışanak, yeni anayasaya giden süreçle temel hak ve özgürlükler hakkında şöyle konuştu: “Şu anda gördüğümüz, temel hak ve özgürlüklerin tanımlanması, ardından da bazı ‘ama’ veya ‘buna rağmen’lerin eklenmesi. Bir diğer deyişle, özgürlüklere sınırlamalar getiriliyor. Biz içinde ‘ama’lar olmayan bir anayasa istiyoruz.”
Bugüne kadar 6 madde üzerinde uzlaşıldı, 32 madde henüz çözümsüz. Kışanak, “Temel olarak; bir yanda diğer üç parti, onların karşısında da BDP var” şeklinde özetliyor. “Böyle giderse yeni anayasa, demokratik ve çoğulcu bir toplumun beklentilerini karşılayamayacak. Ama yine de, biz bu süreci sorunları çözmek için büyük bir fırsat olarak görüyoruz. Maruz kaldığımız tecride rağmen, anayasa sürecine destek verdik ve bunu sürdüreceğiz” diye ekliyor.
İkinci bir dil
İlginç bir soru da @_k4k_’dan geldi. Kısaca şöyle diyordu: “Ortalama bir Kürt gerçekten otonomi mi istiyor ya da sadece eşit vatandaş olarak mı yaşamak istiyor?”
Bu soru da doğrudan sorulmadı ama yanıt çok kesin bir biçimde geldi: “Türkiye’nin, Ankara’dan merkezi idare biçimindeki mevcut yönetimi, büyük ve bölgesel farklılıkları olan bir ülke için yeterli değil. Bu sorun, yalnız bir oranda, adem-i merkeziyetçilikle çözülebilir.”
Gültan Kışanak, anadilin kullanımı konusunda şöyle bir örnek verdi: “Biz Kürtçe’nin Türkiye’de ikinci bir resmi dil olmasını istemiyoruz. Ama merkezi gücü Ankara’dan bölgelere doğru dağıtırsanız, yerel hükümet ikinci bir dilin kullanımı konusunda karar alabilir. Türkiye’nin bazı bölgelerinde nüfusa bağlı olarak bu Kürtçe olabilir, diğerlerinde ise başka bir dil. Adem-i merkeziyetçilik bu yöntemle eşitliği sağlayabilir.”
Asansörde
Bana Twitter’de ilk ulaşan soru Londra’da yaşayan @Hevallo’dan geldi. Avrupa’da yaşayan Kürtlerin Türkiye Kürtlerinin davasına nasıl yardım edebileceğini soruyordu. Ne yazık ki, basın toplantısının atmosferi, bu sorunun sorulmasına uygun değildi.
Ama toplantıdan sonra asansörde Gültan Kışanak’la karşılaştığımda bu soruya bir yanıt almaya çalıştım. Kışanak, “Avrupa’daki Kürtler bizim doğal elçilerimizdir. Toplumdaki diğer gruplarla ve yerel siyasetçilerle iletişime geçerek, sorunlar hakkında karşılıklı mutabakata yönelik çaba göstermeleri gerekir. Bu; Türkiye’deki çözüme katkı sağlayacaktır” şeklinde konuştu.
Basın toplantısı süresince, başka ilginç konuların da sözü geçti. Suriyeli Kürtlerin durumundan değişik otonomi biçimlerine kadar pek çok önemli konuya değinildi. Fakat tüm bu konular bu blog yazısının çapını aşıyor. Bu bilgiler, şimdilik kitap için yaptığım araştırmanın notları olarak kalacak.
Sorular için sevgili takipçilerime teşekkürler. Cevapları almak benim için zevkti!
Leave a Reply
Want to join the discussion?Feel free to contribute!