Savunmam: kimlik ve basın özgürlüğü

(Bu savunmamdır. Durusma salonunda böyle, Türkçe, okudum, 8 Nisan 2015.
Find the English version here!)

Sayın savcının son yıllarda yazdığım bazı yazılardan kopyala yapıştır ile aldığı cümleleri gördüğümde, hemen aklıma savunmam için aynı metinlere başvurmayı düşündüm. Örneğin Kürt kimliği üzerine İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki bir konferans için yazdığım metinden bazı cümleler var. Van’da röportaj yaptığım, dağa çıkıp çıkmamak konusundaki düşünce sürecini anlatan bir öğrenci hakkında yazmıştım. Bu, her açıdan kimlikle ilgiliydi, çünkü ona göre, gerilla olmayı seçmeden çok önce bir insanın kendini gerçekten tanıması gerekiyordu. Kendini değerlendirdiğinde, kararını geciktirmişti çünkü ondan bir gerilla olmayacağına karar vermekten çok korkuyordu. ‘Belki’ dedi, ‘her şeye karşın karşısında mücadele ettiğim sistemin içinde yaşamak isteyeceğim.’

Duruşmadan sonra basın ile konuşuyorum, 8 Nisan 2015

Duruşmadan sonra basın ile konuşuyorum, 8 Nisan 2015

Sayın savcı ‘”Bölücü terör örgütü” için üye toplama’ diye karar vermiş. Bu beni biraz rahatsız etti. Bu röportaj, benim Kürt mücadelesinin Kürt kimliğini güçlendirdiğini ama aynı zamanda da politize ettiğini ve bu siyasallaşmanın Kürtlerin kimliklerini bütünüyle yaşayabilmelerini baltaladığını savunduğum bir makalenin bir parçasıydı. Sonuçta siyaseten aktif Kürtler sadece Kürt değiller, aynı zamanda da baba, anne, öğretmen, avukat, çiftçi, köylü, şehirliler; istediğiniz sıfatı seçebilirsiniz. Bütün bir halka temel haklar yadsındığında, ya Kürtlük algıları yapay olarak düşük ya da yine yapay olarak yüksek olduğundan, bütün bu kimliklerini özgürce yaşamaları engellenmiş olur.

Bu bence Kürt kimliğine daha çok incelikli bir bakış. Fakat, sayın savcı görüş beyan edilen cümleleri çıkarmış ve bir kalem darbesiyle, birçok insanla konuşularak ve Kürt tarihi ve kimliği hakkında yapılan okumalar sonucu yazılmış makalemi, ‘üye toplama’ ve ‘propaganda’ haline getirmiş. Bunu yaptığım işlere karşı saygısızlık olarak görüyorum.

Sonra düşündüm ki, kanuni açıdan, bu sözcükleri hangi kapsamda yazdığım bir önem taşımıyor. Aynısı, sayın savcının yazılarımdan teker teker ayıkladığı diğer cümleler için de geçerli. Bu röportajı hangi bağlamda kullanmış olursam olayım, kiminle yapılmış olursa olsun, bir röportajı yayınlamak cezalandırılamamalı. Bu basın özgürlüğünün temel bir parçası.

Aynı nedenden, burada, silahlı ya da silahsız siyasi hareketini eleştirdiğim yazılarımdan da bahsetmek istemiyorum. Konuyla ilişkisi yok. Ben sadece özgür basın tarafından bedeli ödenen yazılar yazan profesyonel, bağımsız gazeteciyim. Bu güne kadar yazılarımla, şiddete çağrı benzeri hiçbir suç işlemedim. Tam tersine, birçok yazımda, bir barış gazetecisi olma arzumu açıkça dile getirdim.

Bana karşı açılmış bu dava hakkında biraz daha düşündüğümde, sayın savcının cümleleri benim kastettiğim kapsamın dışına çıkarmasından harfiyen neden rahatsız olduğumu da buldum. Sonuçta, basın özgürlüğü kapsamında kapsamın o kadar önemli olmadığını savunuyorum. Peki o zaman neden bu davranış beni varlığımın ta özünden etkiledi?

Beni varlığımın özünden etkiliyor, çünkü benim kimliğime dokunuyor. Ben bir kadınım, ben bir Hollandalıyım, ben bir Diyarbakırlıyım, ama bunlardan daha çok, ben bir gazeteciyim. Mesleğimle gurur duyuyorum, onu mümkün olan en üst düzeyde özenle ve bağımsız olarak sürdürüyorum, sürekli olarak mesleğimi mümkün olan en üst düzeyde profesyonelce nasıl sürdürebileceğimi düşünüyorum, ve bu benim kim olduğumun en büyük parçası. Ve tam orada sayın savcı bu hakkı yadsımaya çalışarak ortaya çıkıyor.

Ama bunu yadsımanın olanağı yok. Istediğiniz kadar propagandacı diye suçlamaya çalışın, ben de her zaman bir gazeteci olacağım.

Hakkımdaki suçlamaları reddediyorum.

1 reply

Trackbacks & Pingbacks

  1. […] is the English version of my defence in the trial against me, read out in Turkish in Diyarbakir court on 8 April […]

Leave a Reply

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Leave a Reply