Açlık grevindekiler boşuboşuna mı ölecek?

Ne oluyor?
12 Eylül’den bu yana Türkiye cezaevlerinde giderek artan sayıda mahkum açlık grevine girdi. 15 Ekim’de oldukça kalabalık yeni bir grup açlık grevindeki mahkumlara eklendi. Kesin olarak kaç kişi oldukları bilinmiyor; bilinen, bu sayının en az 628 olduğu.

Bu mahkumlar kim?
Çoğunlukla siyasi mahkum olan Kürtler. Birçoğu KCK davasından tutuklu, ama açlık grevine katılanlar arasında uzun süredir içeride olanlar da var. 2 gün önce greve katılan hapisteki Van Belediye Başkanı Bekir Kaya’dan özellikle söz etmek gerekiyor. Tam bir yıl önce bugün, Van, büyük bir depremle yıkılmıştı.

Açlık grevinin amacı ne?
Temel olarak iki talep var: 1. PKK Lideri Öcalan’ın Kürt sorununun siyasi çözümünün bir parçası olarak kabul edilmesi 2. Anadilde eğitim hakkı.

Neden açlık grevi seçildi? Bu eylem gerçekten başka hiçbir çözüm kalmadığında seçilen bir yol değil midir?
Bu doğru, ama açlık grevine yatanlar Türkiye’deki koşulların bu noktaya geldiğini düşünüyorlar. Tutukluların büyük çoğunluğu bir suç işlemiş değil, tek suçları barışçı bir biçimde Kürt davası için çaba vermiş olmak. Bunlar arasında gazeteciler, belediye başkanları ve çalışanları, öğrenciler, sendika üyeleri ve akademisyenler öne çıkıyor. Ama bu insanlar kendi koşullarını iyileştirmek için açlık grevine yatmadılar. Taleplerinin içinde serbest bırakılmaları veya haklarında açılmış davaların düşürülmesi yok.

Ayşel Tuğluk Diyarbakır’da açlık grevindekileri desteklemek için oturma eyleminde, 16/10/12.

Mahkumlar, Kürt sorununa çözüm olacak siyasi sürecin tıkandığını düşünüyor. Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi 27 Temmuz 2011’den bu yana engellenmekte. Ancak çok yakın zamanda ve sadece bir kez kardeşiyle görüştürüldü. Türkiye’deki en önemli Kürt lider Öcalan ve Kürt hareketi onun içinde olmayacağı bir çözümün mümkün olmadığını düşünüyor. (Ben de bu görüşteyim) Ama ne avukatlarıyla ne de ailesiyle görüştürülmediği için devlet ve PKK arasındaki görüşmeler kesintiye uğradı ve yakında başlayacakmış gibi görünmüyor. Öcalan ile görüşmek için bir yılı aşkındır yapılan başvurular gerçekleşmediği takdirde Kürt hareketi ne yapabilir? Barışçıl eylemlerle sınırlı kalmak istiyorlar ve bu durumda da başka yol kalmadığından açlık grevi kararı aldılar.

Diğer taleplere bakıldığında da hiç bir ilerleme sağlanamadı. Evet, artık devlet okullarında Kürtçe seçmeli ders olarak okutulmaya başlandı ama Kürtlerin talebi bu değildi ve bu, dili korumak için yeterli bir çözüm de değil. Öte yandan hükümetin eğitimde dil haklarını genişletme gibi bir niyeti de görünmüyor. Bu durumun iyi bir örneği YÖK’ün Mardin Üniversitesi’nde Yaşayan Diller Fakültesi’nde (Kürtçe anlayın) yüksek lisans öğrenci sayısını 500‘den 250‘ye düşürmesi. (Konu ile yazdığım makaleye Kürt Sorunu’na adanmış web sitemden erişebilirsiniz) Bu üniversitenin amacı geleceğin Kürtçe öğretmenlerini eğitmekti. Ayrıca BDP dışındaki tüm siyasi partiler Kürtçe eğitime karşı. Konu tartışmaya bile açılmıyor. Ek olarak okullarda Kürtçe konuşmak kesinlikle yasak -Sadece haftada 2 saat verilen seçmeli Kürtçe derslerine giren öğrenciler, sadece bu sınıflarda Kürtçe konuşabiliyor.

Bugüne kadar verdikleri siyasi mücadele sadece hapse atılmalarıyla sonuçlandı. Bundan sonra ne olacağı da meçhul.

Taleplerine yakın bir zamanda yanıt alamayacaklar gibi görünüyor, değil mi?
Doğru.

Açlık grevine yatanların bazılarının greve 12 Eylül’de başladığı göz önüne alınırsa insanların ölmeleri çok uzak olmasa gerek?
Kesinlikle öyle. Bazıları hali hazırda ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya. Açlık grevindeki tutuklular artık ne ailelerinin ne de avukatlarının onları ziyaret etmelerine izin veriyor. Görüşme odasına gelmek onlar için çok zor. Mümkün olduğunda hareketsiz kalmaları gerekiyor.

Hükümetin tepkisi ne oldu?
Hiçbir tepkisi yok.

Ya Türk halkı?
Birçoğu bu konudan haberdar bile değil. TV ve gazeteler bu konudan ya hiç söz etmiyor ya da çok az söz ediyor. Televizyon kanalları sadece bir miting olduğunda, anma töreni gerçekleştiğinde, açlık grevindekileri desteklemek amacıyla yürüyüş veya oturma eylemi olduğunda (Her gün birkaç tane yapılıyor) bunu haberleştiriyor ama sadece bunlarda şiddet yaşanırsa (Genellikle polis göz yaşartıcı gaz kullandığında) televizyonda “şiddet yanlısı Kürtleri” gösterebilmek amacıyla… Basında Kürtler sadece böyle yansıtılıyor ve açlık grevi ile ilgili haberler de bir istisna değil. Sonuçta halk ya bilgilendirilmiyor ya da olaylar halkın pek umurunda olmuyor.

O zaman açlık grevlerinin amacı ne? Türkler ya haberdar değil ya da umursamıyor, hükümet tepkisiz ve talepler gerçekçi değil. İnsanlar boşu boşuna ölecek!
Böyle düşünmek mümkün. Ama Kürt hareketinin bu şekilde algılamadığı da bir gerçek. Son otuz yıldır Kürt mücadelesi çok yaşama mal oldu. Seksenler ve doksanlar boyunca Kürtler öldü, aynı zamanda hiç gerçekleşmeyeceği düşünülen taleplerle açlık grevine yattılar. Şimdi Kürtler artık “dağ Türkü” diye adlandırılmıyor, doksanlarda sürekli gerçekleşen faili meçhuller sona erdi, Kürtlerin varlığı kabul gördü. Daha önce elinde silahla veya barışçı yollarla savaşan ve ölen insanlar otuz yılda erişilen bu noktaya katkıda bulundu. Bir gün gelip Kürt hareketinin mevcut talepleri de kabul edildiğinde; bugünkü açlık grevi de bu kazanıma hizmet etmiş olacak.

Geçen hafta Diyarbakır’da bir oturma eyleminde Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk ile kısa bir görüşme yapma fırsatım oldu. Ona açlık grevine yatanların neden hayatta kalabilecekleri kısacık zaman diliminde gerçekleşemeyecek taleplerde bulunduklarını sordum. Şöyle yanıt verdi: “Biz taleplerimizi hükümetin neler verebileceği üzerine kurmuyoruz. Bizim taleplerimiz açık ve bunlar gerçekleşmek zorunda.”

0 replies

Leave a Reply

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Leave a Reply

Discover more from Fréderike Geerdink

Subscribe now to keep reading and get access to the full archive.

Continue reading