Dağlardaki özgürlük

21 yaşında bir genç. Ve onu aklımdan çıkaramıyorum. Seçimini izah etmek için ailesine bir not bırakarak PKK’ya katılmak üzere evini terk etti. Eğri büğrü bir elyazısı ve kötü bir Türkçe ile yazılmış bir not. Bu notu nerede yazdı? Evde yatağında mı? Kırda yalnız başına mı? Dışarda bir bankta otururken mi? Yazarken ağladı mı? Veya içinde sadece kızgınlık mı vardı, yoksa heyecanlı mıydı? Evden saat kaçta ve nasıl ayrıldı? Yanına ne almıştı? Dağlarda onu nelerin beklediğini düşünüyordu.

Bazı Kürtler PKK’ya katılırken, bazılarının ise neden katılmadığı beni çok düşündürüyor. Her imkanda insanlara bunu soruyorum. Eğer bu muhabbet ilerlerse, genelde konuştuğum insan için, çok duygusal bir hal alıyor. Bazen ben de duygusallaşıyorum çünkü konu kişiselleştiğinde başka bir çare kalmıyor.

21 yaşındaki T.T.’nin gidişi benim de kalbimi yumuşatıyor. Onunla hiç konuşma şansım olmadı ama bıraktığı mektubu okudum (mektuba buradan erişebilirsiniz). T, mektubunda genç yaşta uğradığı eziyetleri anlatıyor. Bahsettiği eziyetler, Pozantı cezaevinde yaşadıkları.. T, Adana’nın Pozantı cezaevine kapatılan bir çok çocuktan biriydi.

Bu yılın başında Pozantı cezaevinde yetişkin mahkumlarla aynı koğuşlara konulan çocuk mahkumların kötü muameleye ve cinsel tacize uğradıkları haberi medyayı sarstı. Güneydoğu’da polise taş atarken tutuklanan bu Kürt çocuklar cezaevinde ‘terör suçları’ndan yargılanmayı bekliyorlardı. Bugün dağa çıktığı haberlere göre T.T. 2008 ve 2009 yıllarında Pozantı’daydı.

İşkence

Kürtler için dağa çıkmak, sadece yaşam deneyimlerinin bir sonucu değil. Diğer bir deyişle Pozantı çocuklarının tümü PKK’ya katılmıyor. Kendilerine veya sevdiklerine Kürt oldukları için işkence edilmiş, eziyet görmüş insanların tümü yaşamlarını bırakıp ellerine silah almıyorlar. Dağa çıkma tercihiyle ilgili sorulması gerekli sorulardan biri dağdan ne beklendiği. Bu konuda konuştuğumda tek boyutlu ‘gidersem halkım için savaşacağım’ yanıtı beni tatmin etmiyor. Böyle dendiğinde “Eğer tek neden buysa neden halihazırda orada değilsin?” diye soruyorum. “Neden dağa çıkmıyorsun?” Bir arkadaşım; “Çünkü korkuyorum” diye yanıt verdi. “Ölmekten mi?” “Hayır,” dedi, “öldürmekten.”

Bir süre önce genç bir adamla saatlerce bu konuyu konuştum. Fanatik bir PKK destekçisi idi. Röportajı, PKK propagandası ve teorisi ötesine bir türlü geçiremiyordum. Bir süre sonra PKK’ya katılan bir çok arkadaşının savaşta öldüğünü öğrendim. Kendiyle arkadaşları arasındaki farkı anlatması konusunda baskı yapmaya çalıştım. Neden onlar dağa çıkmıştı ve neden o çıkmamıştı?

Bu baskı onu şaşırttı. Sonra dağa çıkmadan önce çok okumak ve hareketin arkasındaki teoriyi öğrenmek gerektiğinden, kimliğini ve bu mücadele içindeki yerini çok düşünmek gerektiğinden dem vurdu. “Dağa çıkmaya korkuyorum. Gerçekten de hayatımın en büyük korkusu bu. Ya benden bir gerilla olmayacağını fark edersem?”

Tam bir özgürlük

Dağlardaki hayatı iyice idealize etmişti. Orada tam bir özgürlük bulacağından emindi: ‘Sosyalist ideallerin ve dayanışmanın yönetiminde güzel bir hayat.’ Sanki konuşmasının bir yerinde bireysel düşüncenin takdir edilmediğini, öndere koşulsuz şartsız itaat edilen güçlü bir hiyerarşiye sahip, silahlı bir örgütten söz ettiğini unutmuş gibiydi. Dağda hayatın ölmek veya öldürmek üzerine kurulu olduğu gerçeğini de.

Dağa çıkan bütün Kürt gençleri doğal olarak önce kişisel bir yolculuğa çıkmıyorlar. T.T.’nin de yaptığını sanmıyorum. Bana ağır bir travma geçirmiş genç bir adam gibi geliyor, acısıyla nasıl baş edeceğini bilmeyen, ne yapacağını bilmez… Fakat mektubundaki şu cümle aklıma kazındı: “Artık özgür dağlara gidiyorum.” O da PKK’ya katılmanın onu özgürleştireceğini düşünüyor. Belki de bir açıdan bu doğru olabilir, bilmiyorum. Ama benim merak ettiğim, bu kararı verirken acısını da kendisiyle birlikte yanında götürdüğünün bilincinde miydi? Yakın bir gelecekte ölebileceğinin çok ciddi bir olasılık olduğunun farkında mıydı? Veya bilinçsizce aradığı özgürlük bu ihtimal mi?

0 replies

Leave a Reply

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Leave a Reply