Hüseyin Aygün, PKK ve demokratik otonomi
Muhalefet milletvekili Hüseyin Aygün’ün PKK tarafından Dersim’de kaçırılması Türkiye’nin güneydoğusunun geleceğini ve bu gelecekte PKK’nın oynayacağı rolü uzun uzun düşünmeme neden oldu. Üzerinde çalıştığım kitabın konusu Kürt sorununun çözümüne odaklandığından ve bölgesel otonominin günün birinde bu çözümün bir parçası olması kaçınılmaz olduğundan, bu kaçırılma olayının gelecekte otonom Kürt bölgesinde oluşacak demokrasinin düzeyi hakkında bize neler anlatabileceğini merak ediyorum.
Aygün’ün kaçırılışı tabbi ki diğer gelişmelerden bağımsız biro lay değil. İnsan Hakları Derneği’nin verilerine göre (İHD) son iki yılda PKK tarafından kaçırılma olayları belirgin bir biçimde arttı: Temmuz 2011’den bu yana PKK 145 kişiyi kaçırdı, bu rakam 1990-2010 arasında 154 kişiyle sınırlıydı. Geçmişte örneğin bölgeye tayin edilen öğretmenler devletin asimilasyon çabalarının bir unsuru olarak görülerek kaçırılmaktaydı. Şimdilerde daha çok askerler, devletle işbirliği yapan şirket çalışanları kaçırılıyor. Örneğin yine bu hafta Hakkari’de havaalanı inşaatında çalışan onbir kamyon şöförü kaçırıldı. Şimdi de ilk kez bir millet vekili bu listeye eklendi.
İnsan Hakları
PKK’nın ifadesine göre Hüseyin Aygün’ün kaçırılma (onlar tutuklanma diyor) nedeni anti-Kürt tavırları ve hakkında ‘Kürt toplumu’ndan gelen şikayetler. Burada Aygün’ün Kemalist muhalefet partisi CHP milletvekili ama kendisi katı anti-demokratik bir Kemalist değil ve gerçekte insane hakları aktivistliği ile tanınıyor. Kaçırıldığı ve milletvekili seçildiği Dersim (Tunceli) ilinin Alevi Kürtlerinin haklarını savunmasıyla biliniyor. CHP içinde de bu partinin ve kurucu lideri Atatürk’ün 1938 Dersim katliamı ile ilgisi olduğu yolundaki yorumları yüzünden partisi tarafından da eleştirilmiş bir milletvekili Aygün. Bu konu hakkında daha fazla bilgi için (İngilizce) burada okuyabilirsiniz.
Kürt toplumunda aykırı bir ses olduğu için PKK da Aygün’ü onaylamıyor. PKK şiddetini kınayan Aygün geçtiğimiz yıl yapılan seçimlerde Dersim’de BDP’ye oy verilmesi yolunda yapılan PKK baskısını da eleştirmişti – bölge ağırlıklı olarak Alevi nüfustan oluşuyor ve CHP’nin Aleviler arasında güçlü bir oy tabanı var tarihsel olarak.
Genel olarak ve Aygün’ün özelinde adam kaçırmalar ile PKK güneydoğuda gücün kendilerinde olduğunu göstermek istiyor. Bugünlerde muhalefet partileri de iktidardaki AKP’ye yüklenmek için aynı tezi savunuyor. Herkesin üzerinde anlaştığı görüş ise PKK resmen bölgenin hakimi olmasa da devletin ordusunun da bölgeyi kontrol etme gücünde olmadığı.
Devrim
Bugün, 15 Ağustos PKK için özel bir tarih. 1984 yılında bugün ülkenin güneydoğusunun en güneydoğu ucunda Şemdinli’de ilk şiddet içeren eylemi gerçekleştirdiler. Geçen 28 yılda PKK devrim yapmak isteyen birkaç gençten Türkiye’nin Kürt bölgelerini etkin bir biçimde kontrolu altında tutan bir örgüte dönüştü. Bu bölgelerde yoğun bir desteğe sahip olan PKK yeni üyeler bulmakta zorlanmıyor ve gerek Kürt basını gerekse yerel ve ulusal Kürt siyasetini kontrolu altında tutuyor, kısaca kendilerini Kürt toplumunun bünyesine entegre etmiş durumda.
Şimdi bir an için birgün Kürt sorununun çözümünün bir parçası olarak güneydoğu bölgesine otonomi verildiğini düşünelim. Bana sıklıkla böyle bir otonom bölgede demokrasi olamayacağı, PKK’nın herşeyi kontrol edeceği ve bir muhalefete izin vermeyeceği söyleniyor. PKK hakkında birşeyler okuyan herkes resmi PKK çizgisinde ve özellikle Öcalan’ın liderliğine karşı bir muhalefete izin verilmediğini, bu yüzden sadece PKK dışında insanların değil aynı zamanda üyelerin, hatta liderle anlaşmazlığa düşen üst düzey yetlililerin de suikastlara kurban gittiğini biliyor. PKK’nın elinde tuttuğu güç sözgelimi BDP’nin kalben şiddeti lanetlemesini ve PKK’dan silah bırakmasını talep etmesini engelleyen faktörlerden biri. Olayın kontrolu sadece ama sadece PKK’nın elinde.
Kitabım için görüştüğüm kişilerden biri, Kürt şair Bejan Matur Kürt sorununun çözümü için gerekli koşullardan birinin PKK’nın sivil topluma entegre edilmesi olduğuna inanıyor. PKK günün birinde silah bırakacak ama bu gücünü kaybedecek anlamına gelmiyor. Örgütün liderleri bir şekilde tüm Kürtlerin haklarına kavuştukları bir Türkiye’de yerlerini bulacaklar. Meclise mi seçilecekler, yerel hükümetlerde mi yer alacaklar, sivil toplum örgütlerinin yasal liderleri mi olacaklar? Ve eğer bunlar gerçekleşirse demokratik toplumun temellerinden biri olan muhalefete izin verecekler mi? Kürtlerin birden fazla siyasi partisi olacak mı veya Kürt otonom bölgesi tek partili bir ‘demokrasi’ mi olacak?
Türk ordusu
Güneydoğu’da geçtiğimiz yıl Kürt grupların ‘demokratik otonomi’ ilanından sonra PKK gücünü gösterme konusunda daha azimli davranıyor. Bu yüzden daha fazla insane kaçırıldı, bu yüzden yollarda daha sık kimlik kontrolü yapıyorlar, bu yüzden bölgede daha çok devlet inşaatlarına sabotajlar düzenliyorlar. Bunların tümü bölgenin %100 kontrolunun devlette olmadığını gösterme çabaları. Eğer istedikleri ‘demokratik’ bir otonomi ise niyetlenen bu demokrasi henüz gürünürde yok. Aykırı seslere tolerans göstermesi PKK’nın gücünü daha iyi kanıtlamaz mı?
Bu konuyu kitabım için görüştüğüm herkese açıyorum. Çoğunlukla uzun cevaplar geliyor. Kürtler hakları olan özgürlüklere kavuştuğunda gerçekleşmesi beklenecek gelişmelerden söz ediliyor, ya da BDP tarafından yönetilen birçok Kürt ilinde yapılan çoğulcu çalışmalardan. Ama benim aklımda en çok yer eden yanıt çok kısa: “Kurtuluş için en çok katkıda bulunan grubun amaçlara ulaşıldıktan sonra topluma hakim olması sadece doğaldır. Bu Türkiye kurulduğunda Türk ordusunun ve onun başkumandanının yaptığı şey değil miydi? Türk ordusu sahip olduğu gücü topluma hemen hemen bir yüzyıl sonra, daha yeni geri vermeye başladı. Umarım PKK demokrasiye daha çabuk imkan tanır.”
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizin tahmininiz nedir? Aşağıda yorumlarınızı, görüşlerinizi yazabilirsiniz.
Leave a Reply
Want to join the discussion?Feel free to contribute!