Tarihi tokalaşmalar

Genellikle bir tokalaşmanın tarihi olarak adlandırılabilmesi için iki aleni düşmanın barış anlaşması yapması gerekir: İzak Rabin ve Yaser Arafat, Nelson Mandela ve F.W. de Klerk, Reagan ve Gorbachov gibi. Ama Türkiye’de böyle yürümüyor işler. Burada iki siyasi muhalif, Başbakan Erdoğan ve muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu el sıkışıp ülkenin tarihi buyunca karşılaştığı en büyük sorun hakkında bir saat görüştüklerinde bu tarihi bir gelişme olarak nitelendiriliyor. Hatta gazetelere bu gelişme “tarihi bir adım” olarak yansıyor. Kusura bakmayın. Yazının girişinde gerçekten iyimser olmaya çalıştım, ama gerçekte böyle hissetmek için bir neden göremiyorum.


‘Tarihi tokalaşmalar’

Kamuoyunda önde gelen iki parti liderinin Kürt sorununun varlığı konusunda anlaşması ve bunun demokratik yöntemlerle çözülmesi konusunda mutabakata varması olumlu bir gelişme olarak görülüyor. Ben tam tersini düşünüyorum: Bu bence kötümser olmak için bir neden. Kürtleri neredeyse yüz yıl baskı altında yaşamaya zorladıktan ve son otuz yıl binlerce yaşama mal olmuş bir vahşetin ardından iki büyük parti oturmuş ve sorunu çözmek için ne yapılabileceğini görüşmüşler. Türk siyasetinin gelebildiği nokta bu mu? Evet güç olacağına geç olsun diyebilirsiniz, ama bu umutlu olmayı gerektiriyor mu? Hayır! Bu görüşmenin ancak yapılabilmiş olması sadece bugüne kadar olan tavırlarını açıklayan bir durum, o kadar.

Meclisteki bütün partiler

Kılıçdaroğlu ve Erdoğan görüşmesinin başlangıç noktası, CHP’nin hazırladığı Kürt sorununun çözümünü amaçlayan on aşamadan oluşan bir plan. Bu planın önemli adımlarından biri de çözüm aramak için akil adamlardan oluşan bir meclis komisyonu kurulması. Bunda yanlış bir şey yok doğal olarak. Sorun, iki partinin de hemen çözüm için tüm partilerin anlaşması gerektiğini öne sürmüş olmaları. Sağır sultan bile aşırı milliyetçi MHP’nin böyle bir planı desteklemeyeceğini biliyor. MHP söyleminde Kürt Sorunu diye bir kavram yok, onlar için sadece terör var. AKP ve CHP’liler gerekirse MHP’ye “aylarca” baskı yapacaklarını söylüyorlar. Aylarca? Planın tavsaması için bu yeterli olmayacak mı?

Eğer Kilicdaroglu ve Erdogan bu sorunun çözümü konusunda samimi iseler görüşmenin hemen ardından MHP bu plana dahil olmayacağını ifade ettiğinde neden derhal MHP’yi dışlamadılar? Neden Kılıçdaroğlu MHP’yi de planın yanına çekmek amacıyla “Kürt Sorunu” söylemini bir kenara bırakıp “terör sorunu” söylemine sığınıyor? Neden inkar siyaseti yüzünden kendini siyasi arenanın dışına itmiş bir partiye sorunu yeniden terör sorunu olarak tanımlama fırsatı veriliyor? Eğer sorunu samimiyetle çözme niyetindeyseniz onu tanımlamakta nasıl bu kadar samimiyetsiz olabiliyorsunuz?

Milliyetçi gerçekler

Belki de MHP’yi sorundan kaçış yolu olarak görüyorlar. Ya CHP bu konuda Kılıçdaroğlu’nun arkasında durmazsa? Bu Kılıçdaroğlu’nun parti içindeki gücü göz önüne alındığında hiç de imkansız değil. CHP kadrolarındaki ödün vermez Kemalistlerin Kürt sorununun çözümü için gerekli temel reformlara, sözgelimi Anayasa değişikliklerine onay vermek istemeyecekleri açık.

Ya Erdoğan? Parti lideri olarak otoritesi tartışılamaz ama bu değişimi sağlayabilecek bir lider mi tüm ülke için? Askeriyenin gücünü ortadan kaldırma yolunda attığı adımların sonucunda bu soruya evet diyebilirsiniz. Ama bu konu çok farklı. Askerin siyasi gücünü azaltmak Erdoğan’ın seçmenleri arasında kabul gören bir olay, bu politikasıyla sadece partisine karşı olan seçmeni rahatsız etmiş oldu. AKP’nin seçmesi sadece dindar orta sınıf müslümanlar değil; bu kesim aynı zamanda da milliyetçi olarak tanımlanıyor. Bu kesim de ortalama her Türk gibi devletin kuruluş temelini oluşturan milliyetçi gerçekle yoğrulmuş, “tek bayrak, tek millet, tek dil” şiarına inanan bir kitle. Türkiye’de milliyetçi olmayan bir partinin siyasi başarı elde etmesi çok zor. MHP bu gerçekten nemalanıyor ama AKP ve CHP de özlerinde milliyetçi partiler. Erdoğan seçmeninin bu talebini dışlayabilir mi? Veya seçmeni ikna etmeyi, bunun yapılması gerektiğini anlatmayı becerebilir mi?

BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş

Beni kaygılandıran bir diğer olasılık da meclisteki partilerle anlaşma sağlayamadıkları takdirde sorunu meclis dışında çözmeye kalkmaları olasılığı. Sözgelimi meclis dışında bir komisyon kurarak sonuç almaya çalışabilirler. Kürt sorununun çözülebileceği tek yer meclis. Sorun Kürtler hakkında konuşarak değil ancak Kürtler ile konuşarak çözülebilir. Bir diğer deyişle Kürt partisi BDP ile.

BDPliler sürekli olarak bu planı desteklediklerini ve görüşmelere açık olduklarını söylediler. O zaman neen hala Erdoğan ve Kılıçdaroğlu sorunu kendi aralarında çözebileceklerini ima ediyorlar? Neden bir an önce BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş ile görüşüp, onunla el sıkışıp birlikte çalışma kararı almıyorlar? Neden bunu hala yapmadılar? Bu anlaşmanın sonuçlarından bu kadar mı korkuyorlar? Bu el sıkışmanın onları PKK ile de görüşmek zorunda olduklarını itiraf etmek anlamı taşıyacağından mı korkuyorlar? Bunun olması gerektiğini biliyorlar ama bunu halka “satamamaktan” mı korkuyorlar?

Siviller ve Askerler

Akla gelen bu soruların yanısıra gerçekler de ortada duruyor. Gündelik gerçekler. Bunlar iyimser olmamak için bir başka neden. KCK operasyonları ve tutuklamalar sürüyor. Daha geçtiğimiz hafta doksan tıp öğrencisi tutuklandı ve hemen hergün BDP yetkilileri evlerinden alınıp hapse atılıyor. Bu hafta deprem felaketinin izlerini hala taşıyan Van Belediye Başkanı tutuklandı. Bu tutuklama birçok gösteriye neden oldu. Ordu ile PKK arasında detayları artık basında yer bile almayan savaş devam ediyor. Hem askerler hem de PKK kayıplar veriyor ve yine bu hafta bir PKKlının cenazesinde bir genç polis kurşunuyla öldürüldü. Geçtiğimiz hafta birçok üniversitede milliyetçi gruplar Kürt öğrencilere saldırdılar ve tutuklananlar saldırılan Kürt öğrenciler oldu. Bu arada Uludere’yi de unutmamamız lazım. PKK sivilleri ve askerleri yeniden kaçırmaya başladı; bazen birer birer, bazen üç veya on kişilik gruplar halinde… Kürt halkı arasında gerilim ve nefret giderek artıyor.

Devletin baş düşmanı

Erdoğan ve Kılıçtaroğlu bu konuları konuştular mı? Erdoğan’un Uludere hakkında görüşlerini biliyoruz. (read more here and here) KCK davasını hararetle savunduğunu da biliyoruz. Kılıçdaroğlu KCK operasyonları, Kürt öğrencilerin maruz kaldığı ırkçı şiddet veya son yıllarda AKP politikalarının Kürt sorununu bir terörizm sorunu olarak görmesi aleyhine hiç bir zaman açıkça konuşmadı. O yüzden bu görüşme hakkında çok şüpheci davranmamı garip karşılamayın.

Umarım yanılıyorumdur. Kimbilir, belki bir gün dönüp baktığımızda bu görüşme Türkiye’nin bu önemli sorununun çözümünün bir dönüm noktası olur. Belki o gün Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığı makamında görürüz. Devletin en üst mercii olarak o gün, şu anda İmralı’da mahkum olan, ama herkesin çözümün bir parçası olduğu konusunda mutabık olduğu devletin baş düşmanı ile el sıkışacak mıdır? Mümkün değil mi? Evet, belki şimdi mümkün görünmüyor. Ama tarihi tokalaşmalar gerçekleşmeden önce hep böyle görülmediler mi?

0 replies

Leave a Reply

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Leave a Reply